Göz göze gelince "Şimdi bağıracak..." derim ve o an böğüren dana gibi bağırır.
Sonra durduğu yerde zıplamaya başlar.
"Ne var, ne yok?" diye soracak olursanız, sadece iki kelimesi vardır:
"Geçirdik..."
Ya da:
"Geçireceğiz..."
*
Bu kadar kirli bir şey "spor" olabilir mi?
İçinde mafya var, vergi kaçakçılığı var, iftira-yalan-entrika var, şantaj var, küfür var, satır var, bıçak var, kan van, ölüm var...
Bunun neresi spor?
İster eğlence, ister kumar, ister bahis, ister sanayi deyin...
Ama "spor" değil...
(.......)
Yurdun uzak köşelerinde atletizm yapmak isteyen yetenekli çocuklar bir bez ayakkabıya hasretler. Oysa devlet hepimizin vergisinden futbola trilyonlar ayırıyor.
Yoksul işçiler, memurlar, yarı aç-yarı tok kalıp, maaşlarının yarısını vergi olarak öderler. Ama trilyon transfer parası alan futbolcular vergisizdir.
Çocuklar için, yaşlılar için, yoksullar için, hastalar ya da çevre için kurulmuş sivil örgütler asla seslerini duyuramazlar. Ancak futbol yöneticileri bütün gün televizyonlarda geveze geveze, içi boş, ahmakça ve kışkırtıcı konuşmalar yapıp dururlar.
Anadolu’da gençler spor yapmak için tavanı akmayan, camları olan bir salona hasret...
Oysa bakın; İstanbul’da "taraftar" bir anda koca bir stadyumu yıktı, yaktı...
Bu spor mu?..
*
Ben o "taraftarı" uzaktan tanırım.
Daha görünce "Şimdi bağıracak" derim...
Sonra zıplar.
Yaşamında hiçbir başarısı yoktur. Bu yüzden tuttuğu takımın attığı gol ile mutlanır, yenilgisi ile yıkılır.