* BEN aslında "Azılı bir şeriatçı" imişim ve Prof. Dr. Necla Arat’a da o yüzden saldırıyormuşum! Bu görüşü ortaya atanlara sadece şunu hatırlatmak isterim:
Peki benim gibi "Azılı bir şeriatçı", neden Cumhuriyet mitinglerinin başaktörü Prof. Dr. Türkan Saylan hakkında bir "intihal" iddiası ortaya atmıyor da, "ikinci aktör" Necla Arat ile uğraşıyor? Hatta benim gibi biri Arat’ı diline dolarken, neden Türkan Saylan’ın kendi alanında çok saygın bir hoca olduğunu kabul ediyor?
* Necla Arat, beni mahkemeye verecekmiş. Ah keşke! Belki böylece üniversitenin tozlu raflarında kalan o meşhur "disiplin cezası", mahkeme kararıyla da tescillenmiş olur. Ama şimdiden anlaşalım: Necla Arat aleyhinde bir karar çıktığında, mahkemenin yeterince Atatürkçü olmadığını söylemek yok.
* Benim kanaatim şudur: Bu memlekette ne zamanki Ömer Dinçer’in intihal olayını Vakit Gazetesi, Necla Arat’ın intihal olayını da Cumhuriyet Gazetesi enine boyuna işler... İşte o zaman "Benim hırsızım / Senin hırsızın" meselesi biter. Aksi olmadıkça işimiz çok zor.
* Necla Arat’ın yakın silah arkadaşı Aysel Çelikel, "Necla Arat’ı yedirmeyiz" türünden bir beyanat patlatmış. Keşke Aysel Hanım, "Arkadaşa koltuk çıkma" kabilinden feodal bir tutum takınacağına, yakın arkadaşı Necla Arat’a dönüp, "Necla! Sahi sen 6 ay üniversiteden neden uzaklaştırılmıştın?" diye sorabilseydi...
* Bir gazeteci, "220 sayfalık bir çalışmanın 200 sayfası resmen başka yerden araklanmış!" bilgisini alınca ne yapar? Araklayanın kimliğine bakıp, "Tam da dip dalgasının tavan yaptığı, ulusal şahlanışın göz yaşarttığı bir dönemde bir Atatürk kadınını hırpalayıp AKP’nin değirmenine su taşıyamam" diyerek dosyayı elinin tersiyle iter mi? Peki DSP Lideri Zeki Sezer’in dediği gibi "hakkaniyet" duygumuz ne olacak?
* Ömer Dinçer için anında toplanıp karar çıkaran YÖK, Necla Arat konusunda neden susuyor? Üstelik YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in "İntihal iddiaları konusunda fevkaladenin fevkinde bir duyarlılık taşıyoruz" vurgulu bir açıklaması hálá kulaklarımızda çınlarken? Adalet duygusunun zedelenmesinin ne türden travmalara yol açabileceğini Teziç Hoca bilmiyor mu?
* İlkemiz şudur: Hiçbir hırsız, "İyi ama ben Müslüman’ım, o nedenle benim hırsızlığımı hoş gör" diyemez. Derse, "Hadi oradan... Sen önce ahlaklı ol" deriz. Hiçbir hırsız, "İyi ama ben laikim, çağdaşım, Atatürkçüyüm, o nedenle benim hırsızlığımı hoş gör" diyemez. Derse, "Hadi oradan... Sen önce ahlaklı ol" deriz. Mesele bundan ibarettir.
Bu Arınç’a eyvallah
MECLİS Başkanı Bülent Arınç, CNN Türk’te Taha Akyol’un sorularını yanıtlıyordu.
İzlerken dedim ki:
"Yahu ne olmuş bu Arınç’a böyle!"
Çünkü...
Pehlivan fıkraları anlatan, "Ne yazık ki Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi 16 Mayıs’ta bitiyor" diye kafa yapan, "Dindar Cumhurbaşkanı" vurgusuyla ortalığı karıştıran, Gül’ün adaylığı belli olunca "Hah! Şimdi oldu! Ben artık aday değilim" diyerek muzafferane havalar atan, geçimsiz ve hayli ideolojik o Bülent Arınç gitmiş...
Yerine...
Tibet yaylalarında keşiş hayatı yaşayarak iç huzurunu yakalamış barışçı bir Dalay Lama gelmiş.
Sanki karşımızda yaptığı her açıklamayla krizi tetikleyen bir siyasetçi değil de, sorumluluk duygusunu abartan bir Nizamülmülk var.
Şöyle ki:
Bu Arınç, özeleştiri yapıyor, Köşk’e vekálet etmesinin şık kaçmayacağını söylüyor, Manisa’da mitingciler arasında olmak istediğini belirtiyordu.
Hatta...
Bir ara Taha Akyol’a, "Hata yaptığımı mı söylüyorsunuz? O zaman eyvallah" bile demeyi bile ihmal etmiyor.
Dikkat!
Belki de gerçek Bülent Arınç budur.
Bülent Arınç, AKP’nin kuruluşunda, "Toplumu kucaklayalım, imajımızı düzeltelim, merkez partisi olalım, askerle kavga etmeyelim" diye haykıran bir siyasetçi değil miydi?
O halde gelin hep birlikte Bülent Arınç’ın, bir rüyadan uyandığını, kalbinin aydınlandığını ve "aslına döndüğü"nü kabul edelim.
4.5 yıllık süreçte yapıp ettiklerini ise "tatsız bir parantez" sayalım.
Cem Kozlu’ya teklif
AKP’nin en önemli zaafı atamalarda ortaya çıkmıştır.
Öyle bir atama politikası izlediler ki, sonuçta "Kendi dar çevrelerinin dışındaki insanlara güvenmiyorlar" izlenimi yarattılar.
Mesela, Türk Hava Yolları’nı başarılı bir çizgiye taşıyan Cem Kozlu, AKP iktidara geldiğinde THY Yönetim Kurulu Başkanı’ydı.
AKP iktidara geldi. Önce THY Müdürü’nü değiştirdiler. Sonra da yönetim baştan ayağa değiştirildi.
Cem Kozlu "Yapmayın" dedi ama dinletemedi. Zaten AKP, Cem Kozlu ile çalışmanın yollarını da aramıyordu. Durum böyle olunca Kozlu istifa edip ayrıldı.
Ve şimdi bakıyoruz, Cem Kozlu’ya AKP milletvekilliği teklif edilmiş.
Yani...
Dün THY’nin başında tutmak için çaba sarf etmedikleri Kozlu’yu, şimdi partinin vitrinine koymak niyetindeler.
Demek ki bir "musibet", bin nasihatten daha etkiliymiş.