Bildiriler kadar meydanlar da dikkate alınsaydı

ÇOĞUNLUK bizim, bizim dediğimiz olur.

Hayır olmuyor.

Güç bende, benim dediğim olur.

Hayır, o da yetmiyor.

Atı alan Üsküdar’ı geçemiyor.

Cuma günü, cumhurbaşkanlığı seçimlerini izlerken bunlar geçiyor içimden.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan gerginliğin esas nedeni, CHP mi?

Bu gün elimi vicdanıma koyup düşünüyorum.

Hayır. İlk gününden bu yana AKP liderliği, bu süreci çok kötü yönetti.

Başbakan Erdoğan, aldırmaz tavrını, bütün telkinlere kulaklarını tıkayarak son ana kadar sürdürdü.

Oylama bittikten sonra yaptığı konuşmada, sanki Abdullah Gül’ün birinci turda seçilememiş olmasının nedeniymişçesine Meclis’e gelmeyenleri halka "havale" etti.

Bugüne kadar, Anayasa Mahkemesi tartışmalarını ciddiye almadığını söyleyen ve meselenin mahkemede bitmemesi için bir uzlaşma aramaya yanaşmayan kendisi değilmiş gibi.

CHP, mahkeme engelini çıkarmayabilirdi. Evet ama bunu yapmak zorundaydı. Muhalefetin temsilcisi bir partinin, "bu seçimi tek başına yapma" yani "uzlaş" demek için izlediği sert bir taktikti bu.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün oylamadan sonraki açıklamalarını da yadırgadım.

İlk turda kendisinin seçilememiş olmasını, "normalleşme"ye ve demokrasiye karşı bir hareket olarak yorumladı.

Şu anda çok anormal bir durum var da normalleşme, AKP adayının cumhurbaşkanlığına çıkmasıyla mı sağlanacak. Ne normalleşecek?

Tam tersi oluyor. İmalı mesajlar, dayatmalar normalleştirmiyor, rejimi anormal sıkıntılara sokuyor.

***

NE
yazık. AKP’li kadro, Refah Partisi’nden koparken merkezde bir parti vizyonu ile geniş bir ittifak arayışına girmişti.

Uzlaşma kültürünü besleyebilecek, karşılıklı anlayış atmosferi yaratabilecek fırsat vardı. Kaçtı.

Cumhurbaşkanlığına tırmanma telaşı, AKP liderliğine her şeyi unutturdu.

Bu ittifakı genişletmek şöyle dursun, cumhurbaşkanlığına yaklaştıkça AKP liderliği sadece kendi yandaşlarının içine su serpen mesajlar, imalı konuşmalarla etrafındaki çemberi daralttı.

***

DEMOKRASİNİN
"sayısal çoğunluk iradesi" olmadığını içimize sindirmek, siyaset dışı müdahaleleri anlayışla karşılama durumuna düşmekten daha onurlu bir duruştur.

Yani diyorum ki, meydanlardaki sese kulak verseydiniz de rejimi TSK bildirisine muhatap etmeseydiniz.

Muhalefeti cılızlaştıran, siyasetin kurumsallaşmasını engelleyen müdahaleler yerine meydanlardan yükselen sesi, demokratik itirazı önemsemekten söz ediyorum.

İşte bu yüzden bugün İstanbul Çağlayan’da, kadın örgütlerinin öncülüğünde düzenlenen miting önemli.

Bugün sokakları dolduranları, Türkiye’nin laik, demokratik, hukuk devleti rotasındaki her türlü sapmaya karşı yükselen bu sesi, bütün siyasi partilerin bir birlik çağrısı, uzlaşma arayışı olarak anlayıp dikkate alması gerekiyor.

Sağ ve solda, bu uzlaşmayı başaramayanların marjinalleşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Yazarın Tüm Yazıları