DÜN Ankara'daki coşkulu buluşmayı televizyonda izlerken, meydanlarda söylenenlerin bazen edebiyatta yer aldığını sizler de düşünmüşsünüzdür.
Bu meydanlarda bir ağızdan söylenip dinlenenler de ulusun müzik tarihinde her zaman yerini almıştır.
Meydanlarda konuşmak, kalabalığa hitap etmek, söylediklerinizi dinletmek, hüner ister.
Hitabet denilen sanat sadece edebiyat kitaplarında mı kaldı?
Toplananlara, sırtında çocuğunu taşıyanlara, onların düşündüklerini özetleyen birinin seslenmesini isterdim. Her kalabalığın bir as konuşmacısı olmalı bence.
Belki de eski usul bir alışkanlığın kalıntısı.
Yazıma, belleğime, unutamayacağım bir cümleyi yazmak, kazımak isterdim.
Halide Hanım'ın ünlü Sultanahmet konuşmasının ilk satırlarını anımsadım.
Nutuk atmak sözü bir küçümsemenin tanımı. Ben böyle düşünmüyorum. Söz sanatının etkileyiciliğine inanırım.
Atatürk'ün Nutuk'unu okumadıysanız, cumhuriyetin oluşumunu, Kurtuluş Savaşı'nı nasıl anlarsınız? Coşkuyu, tutkuyu, ihanetleri anlatışı bir edebi metin kadar etkiler beni.
Ben Hamdullah Suphi Tanrıöver'i de dinledim, belki bugün o konuşma stili biraz süslü, biraz eski moda gibi gelebilir bugünün gençlerine ama "Hitabet sanatı nedir?" sorusuna bir yanıttır.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in o karabasanlı siyasal ortamda Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi'nin icra edildiği salondaki, "İşte çağdaş Türkiye" sözünü unutamam.
O günü bu sözle anımsıyorum.
Acaba dünkü toplantıdan hangi yazı dosyama girecek? Hangi söz belleğimde kalacak?
Korkarım hiçbiri.
***
MÜZİK, meydanların vazgeçilmez öğesi. Türkiye'de aynı amaçta, aynı duyguda, aynı dünya görüşünde, aynı uygarlık anlayışında, aynı yaşama biçiminde, aynı cumhuriyet değerlerinde birleşen insanların marşı, hiç kuşkusuz Onuncu Yıl Marşı'dır.
Dün katılanlar o marşı söylerken bütün cumhuriyet idealleri art arda gözümün önünden birer tarih kitabı yaprağı olarak geçti.
Bazı marşlar, o ulusun tarihiyle, insanının duygusuyla öylesine örtüşüyor ki, o rejimi korumanın, var etmenin simgesi haline geliyor.
O marşı, cumhuriyetin iki şairi yazmıştı: Faruk Nafiz Çamlıbel - Behçet Kemal Çağlar; Türk Beşleri'nden Cemal Reşit Rey de besteledi.
Üç cumhuriyet sanatçısının ortak eseri.
Ardından Ruhi Su çalındı, onun sesinden Ankara'nın taşına bak türküsünü dinledik. Birden gözümün önünde o canlandı, sevdiği cumhuriyetten ne eziyetler çekmişti. Türkülerden korkanlar onunla ne çok uğraşmıştı.
Uğraşanların sesi soluğu duyulmuyor, onun sesi gene meydanlarda yankılanıyor.
***
TOPLULUKLARIN ruh hali, insanın inandıkları, güvendikleri, savundukları konusunda yalnız olmadığını anımsatır.
Dün bunu yaşadık.
Benim gibi düşünenler var, sözü bile insanı mutlu etmek, içini ferahlatmak için yeter.