ADNAN Saygun’un 3. Senfoni’si bittiğinde ünlü orkestra şefi Alexander Rahbari ter içinde kalmıştı.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı gözleriyle kutladıktan sonra salona döndü ve gülümseyerek izleyicileri selamladı.
Bu zor senfoniyi orkestra mükemmel çalmış, Rahbari de olağanüstü yönetmişti.
Buna rağmen salondan yükselen alkış sesleri, beklenen coşkuyu yansıtmıyordu.
Rahbari önce yorulan kollarını birkaç kez silkeledi, sonra da seyircilere alkışı kesmeleri için işaret etti:
"Bundan 15 yıl önce Paris’te Stravinski çalınırken izleyicinin büyük kısmının konseri terk ettiğini gördüm.Çünkü onun müziği kulaklarına hoş gelmemişti."
Rahbari yarı yarıya boş olan salonda gözlerini gezdirdikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ama şimdi Paris seyircisi Stravinski’yi büyük bir beğeniyle izliyor.Onun müziğine alıştılar. Adnan Saygun’un müziği de Stravinski’ninki gibi zor."
* * *
Rahbari, Saygun’u dinlemek kadar çalmanın da zor olduğunu söyledi.
"Kısa bir süre sonra Saygun’un müziğine alışacaksınız ve onu beğeniyle dinleyeceksiniz.Çünkü Saygun büyük bir bestekár.Değeri anlaşılacak" dedi.
Aynı yazgıyı paylaşan bu iki müzik adamından önce Stravinski’yi anlatalım. Rus besteci (1882-1971) aynı zamanda piyanist, orkestra şefi ve müzik yazarıydı. Doğduğu St. Petersburg’da hukuk okurken müzikle de uğraşıyordu.
1904’te yazdığı piyano sonatı Korsakov tarafından beğenilince kendisini bütünüyle müziğe verdi.
1913’te yaşamaya başladığı Fransa’da "Bahar Ayini" adlı yapıtı çalındığında büyük bir skandala neden oldu.
İzleyicinin yarısı yapıtı beğendi, yarısı protesto etti. Kavgalar çıktı.
Eleştirmenler bu bale müziğini "bestecinin yaradılışındaki barbarlığın dışa vurumu" olarak niteledi.
Stravinski çok ritimli, çok tonlu bir teknik kullanıyordu, bu nedenle insanlar onun müziğini yadırgıyordu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’ya yerleşen Stravinski’nin müziği, Rahbari’nin belirttiği gibi zaman içinde anlaşılıp sevildi.
* * *
Gelelim yine Rahbari’nin dediği gibi Stravinski’yle aynı yazgıyı paylaşan Adnan Saygun’a...
Saygun, cumhuriyetin yetiştirdiği en ünlü bestecilerden biridir.
En ünlü yapıtı "Yunus Emre Oratoryosu" olan, operalar, konçertolar, senfoniler, kantatlar, sonatlar, piyano parçaları besteleyen Saygun, ilk Türk operası "Öz Soy"un da bestecisidir.
Müziği Stravinski gibi zor anlaşılır ve yadırgatıcıdır.
O nedenle insanlar, yapıtlarının çalındığı konserlere pek itibar etmezler.
İran asıllı, halen Viyana’da yaşayan ve dünyanın en ünlü orkestralarını yöneten Rahbari, konserler için sık sık Türkiye’ye de gelir.
Bu değerli orkestra şefinin son cümlesi şöyleydi:
"Ben bir orkestra şefi olarak Adnan Saygun’un büyük bir müzisyen olduğunu biliyorum ve bir gün sizlerin de onu beğeniyle izleyeceğinize eminim."
Bakalım ünlü şef Rahbari’nin Saygun’la ilgili öngörüsü, çoksesli müzik alanında sınırlı izleyiciye sahip olan Türkiye’de ne zaman gerçekleşecek?
Çünkü bu günlerde andığımız Saygun ile Türk bestecilerini biz anlamadan, sevmeden, onları dünyaya sevdiremeyiz.