CUMA akşamı Fatih Çekirge, cebime iki cümlelik bir mesaj geçti."Ankara’da Paper Moon restorandayım. Yan masada Kenan Evren yemek yiyor."
Paper Moon’da her gün bir ihtilal liderine rastlanmadığı için, o sahneyi çok merak ettim.
Fatih Çekirge dünkü yazısında anlattı.
Gayet sakin ve rahat bir biçimde gelip yemeğini yemiş.
Darbe yapmış askeri bir komutan, demokratik bir ülkede nasıl olur da böyle bir destek alır?
Türk aydınlarının bir bölümü bunu hiç anlamadı, anlasa da inkár etti.
* * *
Önümde iki filmin gişe sonuçları duruyor.
Biri önceki hafta vizyona çıkan "Eve Dönüş" filmi.
Öteki ise geçen yıl vizyona giren "Babam ve Oğlum".
Türkiye’de gazetelerin sanat ve kültür bölümleri, hafta sonu ekleri çoğunlukla sol düşünce dünyasından gelen insanlar tarafından yönetilir.
Bunların küçümsenmeyecek bir bölümü ya 12 Mart, ya da 12 Eylül askeri dönemlerinin acısını çekmiş eski solculardır.
O nedenle askeri darbeleri yapan kişileri sevmezler.
O dönemleri eleştiren romanlara, filmlere özel sempatileri vardır.
Nitekim "Eve Dönüş" filmi vizyona çıktığı zaman, medyada çok ilgi gördü.
Hürriyet dahil birçok gazete, pazar eklerinde, sanat ilavelerinde neredeyse kapak yaparak işledi.
Anlayacağınız, çok az filme nasip olan bir destek aldı.
Şimdi sonuçlara bakıyorum.
"Eve Dönüş"ü ilk 10 günde 105 bin kişi izlemiş.
"Babam ve Oğlum"u ise ilk 10 günde 153 bin kişi izlemişti.
Ama asıl ilgiyi, film vizyondan kaldırıldığı zaman anlayacağız.
"Babam ve Oğlum"ubugüne kadar 3 milyon 824 bin kişi izledi.
* * *
Şimdi merak ediyorum.
Acaba "Eve Dönüş" bir yıl sonunda ne kadar izleyici toplayabilecek.
Dediğim gibi ikisi de 12 Eylül dönemine ait filmler.
Ama ikisi arasında büyük bir fark var.
"Evet Dönüş" daha ideolojik, işkenceler üzerine yoğunlaşmış bir film.
Öznesi askeri darbe.
Yapımcıları direkt askeri darbeyi hedef alan bir anlayışla yaklaşmışlar.
"Babam ve Oğlum" ise insani tarafı ağır basan bir film.
Filmin öznesi darbe değil, darbe öncesi ve sonrasının hikáyesi.
* * *
"Babam ve Oğlum"ugerçekten çok sevdim.
1970’li yılların hepimizin ailelerinde yarattığı bölünmeleri, babalarla oğulları karşı karşıya getirmeleri ve daha birçok unsuru ile namuslu, düzgün ve duygusal bir filmdi.
Bana göre Doktor Jivago kadar dürüst bir filmdi.
O nedenle filmi herkes sevdi.
Çünkü dar ve bağnaz bir 12 Eylül düşmanlığı üzerine inşa edilmemişti.
* * *
Ben yıllardır şunu yazıyorum:
Namuslu bir insan 12 Eylül’ün tarihini yazacaksa, buna 11 Eylül’den başlamalı.
Babam eski bir Demokrat Partiliydi.
27 Mayıs’a şiddetle karşıydı.
Ama 12 Eylül sabahı bana sarılarak söyledikleri hálá kulaklarımda:
"Her akşam senin ölüm haberini alma korkusundan harap olmuştum. Allahıma şükür bu kábus bitti."
Bu cümlenin ne anlama geldiğini bilmeyen, hissetmeyen insan, 12 Eylül’ün namuslu filmini de yapamaz, romanını da yazamaz, hikáyesini de anlatamaz.
* * *
12 Eylül’den sonra yapılan Anayasa referandumunda halkın yüzde 92’sinin "Evet" oyu atması, muhalif aydınlarda şaşkınlığa yol açmıştı.
Bir kısmı da, "Zarflar şeffaftı, o nedenle vatandaş hayır oyum görülür ve damgalanırım korkusuyla evet dedi" avuntusuna sarılmıştı.
Aradan geçen yıllara, Evren Paşa’nın Paper Moon’daki sakin akşam yemeğine bakıyorum ve her geçen gün şuna daha fazla inanıyorum:
O zarflar şeffaf falan değilmiş.
Ve içindeki oy, vatandaşın gerçek oyuymuş...
Bu inancımın doğruluğunu bir kere daha ispat etmek için, Eve Dönüş filminin 1 yıl sonundaki bilançosunu merakla bekliyorum.