SEVGİLİ okuyucularım, bugün büyük Atatürk’ün 68. ölüm yıldönümü. Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yatsın. Bugün size "Atatürk’ün en büyük karşıtlarından birinin", onun ölümünden sonra yazdıklarını kendi kitabından aktaracağım. Bunlar bir anlamda itiraf, vicdan muhasebesi.
Elimde rahmetli Zekeriya Sertel’in kitabı: "Hatırladıklarım." 1977 yılında Gözlem Yayınları tarafından yayınlanmış.
Sertel, Atatürk döneminde yaşayan bir solcu. Sovyetler Birliği’ne yakın.Eşi Sabiha Sertel’le birlikte ilkelerinden ödün vermeyen namuslu bir adam. Bazıları tarafından "tehlikeli komünist" olarak tanımlanan ailenin başına epeyce de işler açılmıştı. Kendisinin de yazdığı gibi, Atatürk karşıtı idi. O doğrultuda mücadele vermişti.
Şimdi sözü Zekeriya Sertel’e, Atatürk’ün ölümünden yıllar sonra yazdıklarına bırakıyorum:
"Atatürk’ün ölümü geniş halk yığınları arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu. Halkın Atatürk’ü ne kadar çok sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu.
Cenazesinin kaldırılacağı gün bütün şehir (İstanbul) halkı erkenden sokaklara dökülmüştü. Dolmabahçe’den Sultanahmet’e giden yol daha sabahtan Atatürk’e son saygı ödevini yapmak isteyen insanlarla dolmuştu.
Eşimle ben cenaze alayını daha iyi görebilmek için Yeni Cami minarelerinden birinin birinci şerefesine çıkmıştık. Karaköy’e kadar her yer insanla doluydu...
Top arabasında Atatürk’ün tabutu, arkasından tekbir sesleri, matem havası çalan askeri muzika, gençler, öğrenciler ve bir karabulut halinde halk yığınları. Aşağıdan ilahi sesleri ve hıçkırıklar yükseliyordu. Bütün millet ağlıyordu.
Bu güzel fakat hazin manzarayı seyrederken Atatürk’ün son 15 yıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti. O vakit vicdanımla bir hesaplaşma yapma gereğini duydum.
Sağlığında biz bu adama karşı hürriyet ve demokrasi savaşı yapmıştık. Onu, demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk! Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk! Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk.
Şimdi, geçenleri daha aydın görebiliyordum.
Atatürk memleketin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatında büyük devrimler yapmıştı. Halifeliği ve padişahlığı yıkmış, yerine bir cumhuriyet rejimi getirmişti. Halkın sosyal hayatında ve geleneklerinde birçok esaslı değişiklik yapmıştı. Birbiri ardından gerçekleştirdiği devrimler o zaman birçok hoşnutsuzluklar yaratmıştı.
Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almıştı. İttihatçılar ona karşı suikast düzenlemişti. (1926 yılında İzmir suikastı. E.Ç.) Şapka ve yazı devrimleri, tekkelerin kaldırılması, birçok kötü geleneklerin yıkılması bazı kimseleri tedirgin etmişti. Emperyalistler de (Bugünkü bazı AB ülkeleri. E.Ç.) memleket içinde isyanlar çıkarmıştı. İstanbul’da bütün halifeci, padişahçı, gerici basın Atatürk’e karşı yaylım ateşi açmıştı.
Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?
Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı ihtiyatlı ve tedbirli bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla beraber Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi. Kişi yönetiminden çok Meclis egemenliğine, yani halk egemenliğine önem verdi. Bütün koşullar onun Doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi. Fakat asker olmasına rağmen yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu. Bu otorite korkuya değil, sevgiye dayanıyordu. Ona bu kuvveti veren, halkın kendisine sevgiyle bağlı olmasıydı.
Onun için bizim istediğimiz kadar değilse de, yine de günün koşullarının elverdiği ölçüde hür bir rejim kurdu. Biz eleştirilerimizi özgürce yapabildik. Názım Hikmet en devrimci şiirlerini onun döneminde yazdı.
Zaten büyük adamlar ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Atatürk de bütün ölçüleriyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır.
Onun için Atatürk dün de büyüktü, bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır..."
Atatürk’ün ölümünden sonra onun büyüklüğünü yazan "düşmanlarından" biri de Refik Halit Karay’dır. Karay’ın kitabından yaptığım alıntıları 23 Nisan 2006 tarihli yazımda size aktarmıştım. Hain Vahdettin zamanında Milli Mücadele’ye karşı çıkan, Atatürk ve silah arkadaşlarını "düşman" olarak gören, Milli Mücadele sonrasında "hain" kimliği ile yurtdışına sürgün edilen, fakat kitabında Atatürk’ten "cüceleşmeyen tek dev" diye söz eden Karay’ın itirafları da ilginçtir. Gündem yoğun olmasaydı, o yazımı sizlere yarın bir kez daha iletecektim.
Zekeriya Sertel ve Refik Halit Karay her açıdan zıt olan iki kişi. Biri solcu-komünist, öteki sağcı-padişahçı. Ama Atatürk’ün ölümünden yıllar sonra yazdıkları kitaplarda bir konuda birleşiyorlar:
O’nun büyüklüğü. Darısı bugünkülerin başına!
Büyük Atatürk’e ölüm yıldönümünde bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.Nur içinde yatsın.