Bir kesin inançlı olarak Oktar Babuna

NE zaman bir "kesin inançlı" ile karşılaşsam tedirginlik ve huzursuzluk kaplar her tarafımı...

Çünkü...

"Kesin inançlı" devreye girdiğinde...

"Şaka" ölür... "Keyif" gündemden düşer.

"İncelik" uzaklaşır. "Tolerans" tatile çıkar.

"Hayat" tıknefesleşir.

Şematik ve dar kafalı bir anlayışsızlık, bütün derinlikleri siler süpürür.

Böylece...

Günahları ve sevaplarıyla "insan" devreden çıkar...

Yerine "kesin inançlı" adamın, o pek bayıldığı "tuhaf robot" devreye girer.

Ne Ömer öfkesi... Ne Osman uysallığı... Ne Ali derinliği...

"Nüans" falan kalmaz ortada!

"Kesin inançlı", insan doğasının zenginliğinin üzerine tek tip "duygusuzluk üniforması"nı giydirip rahatlar.

* * *

Oktar Babuna işte böyle bir vatandaşımızdır.

Gözlerine bakarız, tedirgin oluruz.

Bildirisine bakarız, ürkeriz.

Babasına yaptığına bakarız, "Olur mu böyle olur mu" türküsünü çığırırız.

Anasına yaptığına bakarız, "Yuh artık" deriz.

Ancak...

Bizim bu olağan ve tepeden tırnağa insani tepkilerimiz, Oktar Babuna için zerre kadar bir anlam ifade etmeyecektir.

Çünkü o, bütün incelikleri ve derinlikleri bir tarafa bırakıp, hayatın bir davaya adanmışlıktan ibaret olduğunu sananlardandır.

Bu açıdan...

Annesini mahkeme salonunda ahlaksızlıkla suçlamasını...

Aile mahremiyetini ayaklar altına almasını...

Aile albümünden aldığı bir fotoğrafla babasını vurmaya çalışmasını...

Yadırgamamalıyız. "Bu nasıl evlat" falan dememeliyiz.

Unutmamalıyız: "Adanmışlık duygusu" adamı afallatır. Uyku ile uyanıklık arası bir yerdir burası.

Bu tür adamlar kendilerinin öyle kutlu bir yerde olduklarını düşünürler ki, artık o yerde ana da satılır, baba da...

* * *

Diyelim ki, Oktar’ı yakasından tutup uyanması için sarstınız.

Dediniz ki: "Oktar! Sen ne biçim Müslümansın? Açık ayet var, anaya babaya öf bile denmeyecek. Sen neler yapıyorsun böyle oğlum?"

Oktar zerre kadar sarsılmayacaktır.

Çünkü "kesin inançlı", teoriyi baştan kendine göre yorumlar ve inancının ucunu bu doğrultuda sivriltir.

Diyelim ki Oktar’ı başka bir açıdan bir kez daha sarsmayı denediniz.

Dediniz ki: "Oktar oğlum... Diyelim ki annen ve baban sana haksızlık yaptı. İnsan hiç aile mahremiyetini ortaya döker mi? Bırak Müslümanlığı bu insanlığa sığar mı?"

Hiç boşuna yorulmayın. Bunun da bir etkisi olmayacaktır.

Çünkü tuhaf bir paradoks vardır işin içinde:

İnancın kesinliği arttıkça insanlıktan da uzaklaşma dozajı artar.

Kısacası "Allah, Cevat Babuna’ya ve eşine sabır versin" demekten başka çare yok gibidir.

Umutsuzluk ekranı

ÜZERİNİZE afiyet hafiften gribal enfeksiyon geçiriyorum bugünlerde.

Başta halsizlik olmak üzere bu enfeksiyonun her türlü can sıkıcı semptomuyla baş etmek için eve kapanmış durumdayım.

Eh evde kalınca, elimde uzaktan kumanda "her kanalda birkaç dakika duraklama prensibi"ne dayalı zap olayına sardırmayım mı?

Hay sardırmaz olaydım!

Düşünün, güne şunlarla başlamak zorunda kaldım:

Caner denilen şu tuhaf oğlan, Tülin denilen intihara meyilli kızla barışmış.

Ahu Tuğba, Eser adlı fevkalade "nobran" bir adamla aşk yaşamaya başlamış.

Buna mukabil Meriç adlı arsız mı arsız adam da gurursuz bir kızla inişli çıkışlı bir ilişkiye başlamış.

Meşhur kuşumuz Aydın, köy ile kent arasında kalmış havai ev kadınlarının ilgisini çekecek yapay fesatlar çıkarma konusunda hayli ustalaşmış.

Ankaralı Namık, Ankaralı Turgut abisini usta kabul ediyormuş.

Falan filan...

* * *

Tam umutsuzluk had safhaya çıkmıştı ki...

"Vazgeçeyim şunlardan da Meclis TV’ye bir bakayım" dedim.

Hay demez olaydım.

Baktım, ünlü işçi önderimiz CHP’li Bayram Meral, azınlık vakıflarıyla ilgili görüşlerini açıklıyor.

Diyor ki: "Şoför esnafı kan ağlarken burada Agop’un vakıf sorununu çözmeye çalışıyoruz."

Düşünün: Sosyal demokrat işçi önderi, kendi vatandaşını "Agop" diye aşağılıyor.

Bunu işitince şuna karar verdim:

Meral’in ayıplı konuşmasının yayınlandığı Meclis TV’ye takılmaktansa; Ahu’lu, Meriç’li, Aydın’lı programlara takılmam ruh sağlığım için daha iyi olacak.
Yazarın Tüm Yazıları