Emekli siyasetçiler için bir ders

ESKİ Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton’ın başlattığı küresel bir girişimle ilgili toplantı geçen hafta New York’ta yapıldı.

Haberin Devamı

Türkiye’den de Doğan Yayın Holding CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ’ın davet edildiği toplantıyla ilgili haberi Hürriyet’te okumuşsunuzdur.

Clinton’ın kurduğu vakıf yoksulluk, küresel ısınma, dini ve etnik gerginliklerle mücadele için yapacağı yardımları finanse etmek amacıyla oluşturduğu fona 7.3 milyar dolarlık yardım sözü aldı.

Vakıf geçen yıl da 2.5 milyar dolar bağış almıştı.

Bugünkü ABD Başkanı George W. Bush’un emekliliğinde hayalini dahi kuramayacağı bir prestijin göstergesi bu.

Dönüp Türkiye’ye bakıyorum.

Seçimlerle devre dışı kalmış ve emeklilik yaşını çoktan geride bırakmış politikacılarımız, hálá siyasette bir yerler kapma çabasındalar.

İçlerinde, bilgisini ve aktif siyasette kazandığı tecrübeler ile çevresindeki prestijini bu tür kapsamlı toplumsal hedefler için kullanmayı akıl eden neredeyse hiç yok.

"Yeni parti kuralım", "ittifak kuralım" arayışları içinde günlerini harcayıp gidiyorlar.

Clinton’ın çabası, eski siyasetçilerimizin tümüne örnek olsun.

Haberin Devamı

Laik bir ülkede din, maç erteleme gerekçesi olamaz

1 Ekim Pazar günü, Yahudilerin "kefaret günü" olarak bilinen Yom Kippur bayramı kutlanacak.

Yom Kippur’da Yahudiler güneş batımından başlayarak, ertesi gün güneş batımına kadar hiçbir fiziksel aktivitede bulunmayıp dua ediyorlar.

Bugün Hürriyet’te okuyacağınız haber, Yahudi futbolcu Balili’nin, Yom Kippur nedeniyle 1 Ekim günü oynayamayacağını bildiren başvuru üzerine Futbol Federasyonu’nun, Sivasspor ile Ankaraspor arasında oynanacak maçı bir gün öncesine aldığını anlatıyor.

İlk bakışta normal bir uygulama gibi görünüyor.

Ancak din işleriyle dünya işlerinin birbirinden ayrıldığı laik bir ülkede, maç ertelenmesi gerekçesinin "dini inanışlar" olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ramazan ayı geldiğinden beri Türkiye’de de oruç tutan futbolcular nedeniyle bazı takımların performanslarının düştüğüne ilişkin haberler çıkıyor.

Müslümanların dini bayramlarında da futbol karşılaşmalarının oynandığını biliyoruz.

Yom Kippur ve Noel’deki uygulamalara bakarak, Futbol Federasyonu’nun ramazan nedeniyle de ligi tatil etmesi, bayramlarda maç oynatmaması gerekiyor.

Bunun laik bir ülkede normal bir uygulama olduğunu kim iddia edebilir?

Eğer bir futbolcu dini gerekçelerle belirli bir günde oynamamayı tercih ediyorsa, bu onun bileceği iştir.

Sorununu kulübüyle kendi arasında çözer. Kulübü izin veriyorsa oynamaz. Kulübü oynamasını istediği halde dini gerekçeler ileri sürerek oynamazsa da bunun cezasını kulübü tayin eder.

Türkiye, laik bir ülke ve herkes dini inancını kendisine göre, kendi içinde yaşamak hakkına sahip.

Ancak, dini inanışların toplumsal yaşamın değişik yönlerinde belirleyici olması ile bu hakkın kişisel olarak kullanımı arasında bir ilişki kurulamaz.

Dini gerekçelerin, toplumsal yaşamın ana çerçevesini belirlediği bir ülkede yaşamıyoruz.

Federasyon, bu kararıyla Cumhuriyet’in temel ilkelerinden birisiyle çeliştiğinin farkında mı?


Milli Eğitim’den ’tarikat’ propagandası

MİLLİ Eğitim Bakanlığı tarafından okullara dağıtılan ders kitapları incelendikçe ortaya çıkıyor ki bu bakanlık, laik eğitim düzeninden hiç de hoşnut olmayan bir kesimin elinde oyuncak olmuş durumda.

Dünkü Cumhuriyet’te yayımlanan bir haber, bu konudaki sayısız örneğe bir yenisinin eklendiğini gösteriyordu.

İlköğretim okullarının 8. sınıflarında okutulmak üzere hazırlanan "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" ders kitabında "tarikatçılık ve tarikatlar" normalleştiriliyor, iyi bir şeymiş gibi sunuluyor.

Aynı kitabın 2002 yılındaki baskısında "tarikatlar" şöyle tanımlanmış: "Tarikatın sözlük anlamı, izlenecek yol demektir. Tarikatlar toplumda kutuplaşmalara ve ayrımcılıklara yol açmaktadır. Bu da insanlar arasındaki sevgi, saygı ve hoşgörü ortamına zarar vermektedir."

Kitap öğrencilere, "Bizler de dinimize aykırı bu tür oluşumlardan uzak durmalıyız. Dinimizi Kuran’dan öğrenmeliyiz. Bilmediğimiz konularda devletin resmi kurumlarına ve eğitimli kişilere başvurmalıyız" tavsiyesinde de bulunuyor.

Kitabın bu sene yapılan ve öğrencilere dağıtılan baskısında ise "tarikat" kavramı bakın nasıl açıklanmış: "İslamiyet’in temel prensiplerine dayanarak, nefsi arıtıp güzelleştirerek dini yaşama ve Allah’a ulaşma bilgisi veya yaklaşımına tasavvuf denir. Tasavvufun kurumlaşmış haline de tarikat adı verilir."

Ders kitaplarına bile tarikat propagandası sokuşturan bir bakana daha ne kadar katlanacağız?

Yazarın Tüm Yazıları