Paylaş
BÖYLE GİDECEKSE, TREN KAZASI OLSUN…
Uzunca bir süredir aynı rahatsızlığı hissediyordum. Geçen hafta Murat Yetkin yazınca, ben de patladım. Gerçekten de artık çekilmez bir noktaya geliyoruz. İçimden “Eğer bu işi gerçekten devam ettirmek istemiyor ve hayatı birbirimize zehir etmeyi kafamıza koyduksa, gelin ipi koparalım. Tren kazası olacaksa olsun” demek geliyor.
Yüksek sesle söyleyemiyorum, zira müzakereleri kesmenin sonradan ortaya çıkaracağı faturanın ne kadar büyük olacağını da biliyorum. Bu faturanın büyüklüğünü bilmeyenler için de, “kopacaksa kopsun” demek kolaydır. Müzakereyi durdurmak kolaydır, ancak tekrar başlatırken, öylesine ödünler vermek zorunda kalınır ki, kimseler altından kalkamaz.
Türkiye’yi Avrupa içinde görmek istemeyenlerin de en büyük beklentisinin bu olduğunu biliyoruz. Türk kamuoyunun sabrının tükenmesini ve her zamanki heyecanıyla hareket etmesini arzuluyorlar. Hatta bu tren kazasını tahrik edebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Türkiye’yi Avrupa’da görmek isteyenlerin yapmaması gereken bir tek şey varsa, o da müzakereleri kesmeye kalkışmaktır.
Mantık bunu gerektiriyor. Ancak insanlar sadece mantıkla hareket edemiyorlar ki! Hepimiz hislerimizle de kararlar alıyoruz. Belki sonrasında pişman oluyoruz, ancak bir an geliyor ki, yetti artık diye ayaklanıveriyoruz.
Henüz bu sınıra gelinmedi.
Ancak yaklaştık.
Eğer bu şekilde devam ederse, bir gün ipleri inceldiği yerden koparmaktan başka çare kalmayabilir. Geri dönüşü olmayan bir yola girilebilir.
Şu hale bakın…
Ülkenin geleceğini düşünmek yerine, sırf muhalefet yapabilmek veya başka çıkarlarını sürdürebilmek, Avrupa projesini yıkmak için inanılmaz tartışmalar çıkarılıyor.
301’in kalkmasını isteyenler, Türkiye’ye hakaret etme meraklıları olarak gösteriliyor. Vakıflar Yasası gündeme geldiğinde -artık bıkkınlık vermesine rağmen- hemen Lozan ve Sevr polemiği körükleniyor. Uyum yasaları TBMM’de yerden yere vurulurken, Başmüzakereci Ali Babacan dünyanın başka yerlerinde ve başka işlerle uğraşıyor. Koskoca 9’uncu paket, bir bürokrat ile konudan son derece uzak bakanlara bırakılıyor.
Hükümet AB’yi elinin ucuyla tutarken, CHP gibi sözde sosyal demokrat olduğunu ileri süren bir parti en fazla savunması gereken ilkelere ve Avrupa fikrine karşı çıkıyor.
Dökülüyoruz…
Sapır sapır dökülüyoruz…
Bir zamanlar, yöneticilerimizin vizyonu olduğunu sanmıştık. Meğer göstermelikmiş. İktidarı ve muhalefetiyle, siyasilerimiz sadece kendilerini düşünüyorlarmış.
AVRUPA SANKİ DAHA MI AKILLI DAVRANIYOR?
Türkiye’de Avrupa konusu ne kadar bir iç politika malzemesine dönüştürüldüyse, ne kadar hoyratça kullanılıyor ve ilerde çok pişmanlık yaratacak bir yaklaşımla ele alınıyorsa, Avrupa’da da aynı yaklaşım var.
Avrupa’yı yöneten siyasiler de cüce olduklarını, vizyonsuz, sadece iç politikayı düşündüklerini, Türkiye konusunda açıkça ortaya koydular.
Önce Kıbrıs konusunu yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, ardından Türk limanlarının açılması gibi tamamen teknik bir konuyu, siyasi bir soruna dönüştürdüler. Şimdi de içinden çıkılmaz bir noktaya getirdiler.
Neden?
Fransa, Avusturya, Almanya ve Hollanda’nın iç politika oyunları bunu gerektiriyor da ondan…
Her bölümün müzakeresini, tamamen siyasi veya ideolojik gerekçelerle yokuşa sürdüler.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Avrupa Parlamentosu da, tam bir hoyratlık içinde, en olmadık beklentiler ve taleplerle Türkiye’nin kapısını çalmayı adeta bir oyuna dönüştürdü.
Avrupa da sapır sapır dökülüyor.
Hem Türkiye, hem de Avrupa’dakiler birbirlerini umursamıyorlar, hafife alıyorlar. İç politikaoyunu oynuyorlar.
İşte bu manzarayı görünce, insan kendi kendine “o zaman bunlara oyuncaklarını kaybettirelim de günleri görsünler” diyor. Ancak, ardından ödenecek faturayı düşününce duraklıyor.
Tren kazaları bir yere kadar ertelenir.
Bu tip karşılıklı oyunlar bir yere kadar oynanır.
Bir gün bir bakarsınız, oyun karakolda bitmiş.
O zaman pişman olursunuz, ancak artık iş işten geçmiştir.
İşte bu noktaya yaklaşıyoruz gibime geliyor. Avrupa Birliği konusunda son gelişmeleri inceleyen tek dergi olarak beğeni kazanan KRİTER’in, dün RADİKAL gazetesiyle birlikte yayınlanan Eylül sayısında, bugün bu köşede okuyacağınız sıkışmanın tüm nedenlerini ve ayrıntılarını bulabilirsiniz. (www.kriterdergisi.com)
KRİTER DÜN ÇIKTI…
Paylaş