BU siyasi iktidarın en isabetli tercih ve kararlarından biri, öyle sanıyoruz ki bir din felsefesi bilim adamı olan Prof. Dr. Mehmet Aydın’ı Diyanet İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı yapmak ve Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nu Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirmektir.
Ancak, Yeni Şafak Gazetesi’nde Mehmet Gündem’in Sayın Aydın’la yaptığı ve dün yayınlanan mülakattaki iki soru ve yanıtları bizi şaşırttı. Onları okuyalım:
"Bugünlerde yeniden irtica konuşulur oldu. Baktığınız yerden irtica tehlikesi gözüküyor mu?"
"İrtica bizim ’kadim’ (çok eskiden beri sürüp gelen) konumuz. (...) Aklı başında herkes çocuklarına -kız çocukları dahil- en iyi eğitimi vermek istiyor. Bunlar mı irtica? Unutmayalım, ’irtica’ politik bir kavramdır ülkemizde. İttihat ve Terakki döneminde de öyleydi, bugün de öyle."
İrtica’nın siyasal bir kavram olduğu doğrudur, ama ne "kızları okutma"ya "irtica" diyen vardır, ne de "irtica"İttihat ve Terakki döneminden beri süregelen bir sorundur. "İrtica" gören gözler için Patrona Halil isyanından başlar. Sayın Aydın’ın dediği gibi "bugün de", -maalesef- eskisine göre çok daha ciddi sorundur. Sayın Aydın sadece "tarikat yurtları"nı incelerse ne demek istediğimizi görür.
Aydın’la yapılan mülakattaki soru ve yanıtlara devam edelim:
"Günümüzle ilgili birkaç örnek verir misiniz?"
"Mesela bazıları diyor ki, ’Dinin toplumsal hayatta etkin olmasına göz yumulamaz’. Bizzat Cumhuriyet idaremiz tarafından, bizzat Cumhuriyet’in kurucusu (tarafından) dinin toplum üzerinde etkili olmasını sağlamak için kurulmuş bir Diyanet İşleri teşkilatımız var. Din toplumsal hayatta etkili olmayacaksa, nerede etkili olacak? (...) Bu tür iddiaların (...) büyük bir kısmının arkasında güç mücadelesinin yattığını hesap etmek lazım. (...)"
Önce kaydedelim... "Diyanet İşleri Teşkilatı, dinin toplum üzerinde etkili olmasını sağlamak için" kurulmuş değildir. Sayın Bakan ilgili yasaya bakarsa bunu görür.
Kaldı ki, "dinin toplumsal hayatta etkin" veya "etkili" olmasına karşı çıkan yok. Ama biz dahil birçok insan, "dinin siyasal hayatta etkin" veya "etkili" olmasına karşıyız.
Meseleyi Sayın Aydın gibi anlatınca zannedilebilir ki Türkiye’de birileri örneğin "insanların ramazan ayında oruç tutmasına" veya "teravih namazına gitmesine" karşı çıkmaktadır.
Siz elinizi vicdanınıza koyup yanıt verin, "din toplumsal hayatta etkin (veya etkili) olmasın" diyen biriyle karşılaştınız mı?
"Din, kamusal yönetime karışmasın" demek, "toplumsal" bir müdahale midir, "siyasal" bir müdahale mi?
Kendi dinini kendi istediği gibi yaşayan ama başkasına "Sen de benim yaptığımı yapmalısın" demeyen insan bu ülkede saygıdan başka ne gördü ki? Sayın Aydın, "toplumsal hayatta dinin etkili olmasına karşı çıkanlardan" söz edebiliyor.
Sayın Aydın’ın çapında bir bilim adamı ve bir siyasetçi "Laik Cumhuriyetin" temel kuramlarından söz ederken bu yanlışı yaparsa cemaatin ne yapacağını bilmez miyiz?