KKTC’deki mini politik krize günlerden beri gerçek boyutunun çok ötesinde önem veriliyor.
Aslında olay basit; Türkiye politika sahnesinde çok alışık olduğumuz bir siyasi güç mücadelesinden, çoğunluğa sahip bir siyasi partinin anlaşamadığı koalisyon ortağından kurtulmak için başka partilerden dört milletvekilini kendi safına katmasından ibaret.
Gelin görün ki yapılan bu operasyonu, perde arkasından AKP’nin yönettiği ve bununla birkaç amaca birden ulaşmak istediği iddiası var. Buna göre AKP hükümeti, AB müzakere sürecinde daha esnek ve daha tavizkár bir Kıbrıs politikası gütme imkánını elde etmek, dinci bir partiyi koalisyona sokmak, husumet beslediği Denktaş ailesini siyaset sahnesinden uzaklaştırmak hedefini gütmüş ve manipülasyonlarını kendisine çok yakın olan KKTC Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Yönlüer vasıtasıyla yürütmüş.
* * *
AKP’nin Kıbrıs’ta AB’ye daha fazla ödün vermek için krizi tahrik ettiği iddiasının tutar tarafı yoktur. Aksine AKP hükümeti, AB ile müzakere süreci bakımından, sonucu ne olursa olsun, Gümrük Birliği Protokolü konusundaki tutumundan bir adım bile geri atmaya niyetli olmadığını en kesin şekilde belli etmiştir. Ödünlerin veya bazı ayarlamaların söz konusu olabileceği çözüm müzakerelerinin görünebilir bir istikbalde başlayabileceğini gösteren en ufak bir emare de mevcut değil.
Dolayısıyla Kıbrıs politikası konusunda istifa eden hükümetin Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş ile Ankara arasında görüş ayrılığı yoktu, olamazdı. Koalisyonun parçalanmasının nedeni, başından beri Denktaş’ın ikircikli bir yaklaşım içinde olmasıydı. Başbakan Ferdi Sabit Soyer’in ilk fırsatta daha uyumlu bir ekip kurmak istemesi de şaşırtıcı sayılmamalıdır.
DP’den ve UBP’den kopmalarla yeni kurulan Özgür Parti’nin dinci olduğu doğrulanmış değil. Bu partinin üyelerinden birinin eşinin türbanlı olması, herhalde yeterli bir delil sayılamaz. Hakkında çok konuşulan Diyanet İşleri Başkanı Yönlüer’e gelince, tartışmalı bir kişiliği olduğu anlaşılıyor. AKP ile ilişkileri ne kadar yakın, bilmiyoruz.
Kendisini bu mevkiye zaten Serdar Denktaş getirmiş. Ne var ki bu aşamada KKTC’de imam hatip liselerinin açılacağı rivayetleri asılsız. İmamlar, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gönderiliyor.
* * *
KKTC’deki son gelişmelerin belki daha aydınlanması gereken yönleri olabilir. Fakat çok ciddi bir krizden bahsedilemez. Başbakan Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın geçen cumartesi günkü açıklamaları da yaratılan patırtının suni olduğunu teyit eder niteliktedir. Eski hükümetlere oranla çok daha büyük başarılara imza atan CTP ağırlıklı hükümeti hırpalamak ne Türkiye’ye, ne de KKTC’ye yarar getirir.
Güney Kıbrıs’ın tek başına AB’ye katılmasını engellemek fırsatını kaçırarak hem Türkiye’yi, hem de KKTC’yi açmaza sürükleyenlerin kimler olduğu gayet iyi bilinmektedir. Bu inanılmaz vizyon noksanlığının sorumlusu CTP değildi. Aksine CTP liderleri, 2004 referandumundan sonra çok zor koşullara rağmen KKTC’nin uluslararası alanda ve AB ortamında daha geçerli bir muhatap olmasını sağladılar.
Tazmin Komisyonu’nu kurarak Türkiye’yi ve KKTC’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde biriken davaların hukuki kıskacından kurtarabilecek bir yöntemi uygulamaya başladılar. KKTC halkının ekonomik gücünün ve refahının da 2004’ten beri önemli ölçüde arttığına şüphe yoktur. KKTC önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin de desteğiyle politik ve ekonomik atılımını sürdürmelidir; çünkü ancak bu suretle ileride temel hak ve menfaatlerini garanti eden bir çözümü sağlayabilir.
Devamlı cadı kazanı kaynatmak ve politik entrikalara başvurmak, bu hedefe varılmasını ancak engeller.