PaylaÅŸ
Artık mevsim açıldı.
İzinler bitti, herkes işbaşı yapmaya başladı.
Avrupa Birliği Komisyonu, kepenkleri kaldırdı.
İlk müşterileri de, bugün Olli Rehn ile görüşecek olan Ali Babacan.
Babacan, kamuoyunun gözünde henüz başmüzakereci olamadı.
Belki kendi açısından hiçbir sorun yok. İşlerin tıkır tıkır işlediği konusunda hiçbir kuşku duymuyor. Ancak kamuoyu farklı düşünüyor. Ayrıca önemli olan, Ali Babacan’ın veya Başbakan’ın ne düşündüğü değildir. Önemli olan, içerde ve dışardaki kamuoyunun Ali Babacan’ın başmüzakereciliği hakkında ne düşündükleridir. Ali Babacan’ın AB çevrelerine verdiği izlenimdir.
Bu izlenim de olumsuzdur.
Ali Babacan son derece kibar, akıllı, işini bilen hoş bir insandır. Ancak, Türkiye-AB ilişkilerinde tuttuğunu koparan, fırtınalar yaratan, reformları hızlandıran bir kişi izlenimi vermemektedir.
Ali Babacan ortada yoktur.
Ne Ankara’daki AB bürokrasisinde, ne de Brüksel’deki AB Komisyonu’nda iz bırakabilmektedir. Hepsi aynı izlenimi tekrar etmektedirler:
Ortalarda yok… Heyecansız… Çalışmaları hızlandırmaya niyetli görünmüyor.
Ankara’da hükümeti hareketlendirmesi, reformların Meclis’ten geçmesini sağlaması, müzakerelerin hızını arttırması beklenirken, Ali Bey vaktinin büyük bölümünü, ekonomiye ayırıyor.
Ali Babacan, aylık KRİTER dergisinin ağustos sayısına verdiği demeçte, Başmüzakereci şapkasıyla ilgilendiği sorunlarla, Ekonomi Bakanı olarak ilgilendiği işler arasındaki büyük paralelliğe dikkat çekmiş ve hemen hemen aynı konularla meşgul olduğunu, bundan dolayı herhangi bir güçlükle karşılaşmadığını söylemişti.
DoÄŸrudur.
Konular birbirine çok yakındır.
Üstelik kimse Ali Babacan’ın yeteneklerinden kuşku duymamaktadır. Ancak, müzakerelerin bir dinamiği, bir heyecanı olması gerekir ki, Ali Bey’de işte bu yoktur.
Ekonomiden söz ederken gözleri parlıyor.
AB’den söz ederken, ortak bildiri okuyormuş gibi bir tutuma giriyor. Sanki, konuyu ya sevmiyormuş veya benimsemiyormuş da, adeta Başbakan’ın verdiği bir görevi yerine getirmeye çalışmakla yetiniyormuş gibi bir tutumu var.
Bir başka nokta daha var ki, daha da önemli.
Tarama çalışmaları sırasında, belirli sektörlerde Türkiye ile AB arasındaki farklar ortaya çıktı. Bu farkların bir bölümü kapatılmadan, AB’nin Türkiye ile müzakere masasına oturmayacağı da biliniyor. Ancak gelin görün ki, Türkiye bu farkları kapatabilmek için ne zaman ve nasıl adımlar atacağını bir türlü saptayamıyor veya saptamıyor.
Özetlemek gerekirse, Ali Babacan’ın baÅŸmüzakereciliÄŸiyle ilgili olarak bir sorun var. Bu sorun da, ya Babacan’ın kendi kiÅŸiliÄŸinden veya hükümetten, yani BaÅŸbakan’ın tutumundanÂkaynaklanıyor.
                                                         Â*                    Â*                    Â*
BABACAN’IN ELİNİ BAŞBAKAN MI TUTUYOR ?
Babacan sorununun bir bölümü kişisel yaklaşımından kaynaklanıyor ise, diğer bölümü de Başbakan’dan veya hükümetten kaynaklanmaktadır.
Eğer bugün reformlar beklendiği gibi devreye girmiyor, Türkiye ayak sürüyormuş gibi bir izlenim veriyorsa, bu genelde hükümetteki tutumunun bir yansımasıdır. Babacan’ın, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ile olan abi-kardeş ilişkisi de, başmüzakerecinin sesini yükseltmesini ve hükümetin AB konusunda hareketlenmesinin lokomotifi gibi hareket etmesini engellemektedir.
Babacan’ın bir AB misyonu yoktur. Sadece Erdoğan-Gül ikilisinin ona verdikleri bir görevi yerine getirmekten başka bir tutkusu da bulunmamaktadır.
Bugünlerdeki Avrupa turunda da, üstü kapalı veya açık şekilde kendine hep aynı soru sorulacak:
-       ÂNeden heyecanınızı kaybettiniz ? Neden reformlar yavaÅŸladı ?
Babacan istediği kadar heyecanımızı kaybetmediğimizi söylesin, hatta örnekler versin, inandırıcı olamayacaktır.
İnandırıcı olabilmesinin tek yolu, 301’in değiştirileceğini açık ve net şekilde söylemesine bağlıdır.
Türkiye’yi ve Babacan’ı başka hiçbir şey kurtaramaz.
Ya 301’in önümüzdeki günlerde deÄŸiÅŸtirileceÄŸini veÂKopenhag Kriterleri’ne uygun hale getirileceÄŸinin güvencesi verilir ya da ekim sonunda çıkarılacak olan Ä°lerleme Raporu, Türkiye’yi yukardan aÅŸağı eleÅŸtiri yaÄŸmuruna tutar.
PaylaÅŸ