BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’la Strasbourg dönüşü bir kere daha sohbet ettik.
Önce bir gözlem.
Strasbourg’a giderken, bir ara Başbakan’ın yanına girdik.
Benimle birlikte üç genel yayın yönetmeni daha vardı.
Sabah’tan Fatih Altaylı, Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu.
Ön tarafa girdiğimizde karşıdaki koltukta Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan oturuyordu.
Bir dergiyi okuyordu.
Başını hiç kaldırmadı.
Çıkışta dikkat ettim, yine aynı durumdaydı.
Bana, sanki bizimle göz kontağı kurmak istemiyormuş gibi geldi.
İnsan böyle durumlarda küçük bir hoş geldiniz veya merhaba işareti bekliyor.
Dönüşte yine Başbakan’ın yanına gittik.
Emine Erdoğan’ın tavrı yine aynıydı.
Bizlere hiçbir reaksiyon vermedi.
Başbakan ise hem gidişte, hem dönüşte bize karşı çok sempatik ve keyifli bir havadaydı.
* * *
Akif Beki’ye, "Acaba Hanımefendi’nin bize karşı kırgınlığı mı var" diye sordum.
"Hayır, kesinlikle böyle bir şey yok" dedi.
Emine Erdoğan’la son defa yerel seçimlerden önce İzmir’e giderken uçakta sohbet etmiştik.
Bende, sempatik, kendinden emin, eşi ile ilişkilerinde çok eşitlikçi duruşa sahip bir kadın izlenimi bırakmıştı.
O günkü tavrı da çok hoşuma gitmişti.
O nedenle bu defa uçaktaki havasını anlamakta zorluk çektim.
Belki gerçekten okuduğu dergiye çok fazla konsantre olmuştu.
Belki de basına bir kırgınlığı vardı.
Dönüş yolunda Başbakan’la ikinci defa sohbet etme imkánımız oldu.
Başbakan bundan önce yaptığı cumhurbaşkanlığı tarifinde "yeni cumhurbaşkanının liderlik özelliğine sahip olması" gerektiğini söylemişti.
"Acaba AKP içinde liderlik özelliği olan kendisinden başka kimler vardı?"
Tabii buna cevap vermek yerine espri yapmayı tercih etti:
"AKP içinde başka lider yok diyorsanız, bana teveccüh ediyorsunuz derim."
Sonra kendiliğinden bir konuyu açtı.
Kadınların siyasetteki yeri.
Son günlerde gittiği AKP kongrelerinde kadın üye ve görevli sayısının çok az olduğunu gözlemlemiş.
"Teşkilatlara, daha çok kadın üye bulun, yönetimlere getirin talimatı verdim" diyor.
Kadın sayısının az olmasının sebebi neydi? Kadınlar siyasete giremiyor muydu?
Yoksa, Türkiye’de kadınların siyasete ilgisi mi yoktu?
Beklemediğim kadar net bir ifadeyle cevap verdi:
"Hayır, erkekler engelliyor. Çünkü hálá erkek egemen bir siyasetimiz var."
CHP’nin kota koymayı tartıştığını söylüyoruz.
"AK Parti’de kadın sayısı CHP’ye göre daha fazladır. Ama ben bizdekini de yeterli görmüyorum" diyor.
* * *
Başbakan kadınlarla ilgili görüşlerini ilk defa dile getirmiyor.
12 Mart’ta İstanbul İl Kadın Kolları Kongresi’nde, "Hanımların etkili olmadığı bir siyasi hareketi sadece renksiz ve derinliksiz bulmakla kalmıyor, demokrasinin temsil kabiliyeti bakımından da sakıncalı ve sağlıksız buluyorum" demişti.
21 Haziran gecesi TRT’ye verdiği mülakatta da benzer şeyleri söylemişti.
"Kadınların siyasete girmesinde istediğim başarıyı elde edemedim.Erkekler teşkilatta ön açıcı değil."
Ama erkekleri direkt olarak ilk defa bu kadar somut ifadelerle hedef alıyor.
Bu sözlerin altına ben de imzamı atıyorum.
Dahi anlamındaki de üzerine
DÜNKÜ yazımda Başbakan’ın uçakta, "Niye benden başka birisi de olmasın" dediğini yazmıştım.
Yorumum olarak da "Burada dahi anlamına gelen ’de’ ifadesinin, Başbakan’ın kendi cumhurbaşkanlığı ihtimalini dışlamadığı anlamına gelebileceğini" ifade etmiştim.
Dün Başbakan’ın Basın Danışmanı Akif Beki aradı.
Bazı gazeteciler arayıp benim yorumum üzerine görüşlerini sormuşlar.
Akif Beki, "Ben o sözleri teypten deşifre ettirdim. Başbakan ’Benim dışımda biri niye olmasın’ diyor. Yani ’dahi’ anlamına gelen ’de’ ifadesini kullanmamış. Bizim açımızdan sizin yorumunuzun bir mahzuru yok ama sözleri tam olarak böyle" dedi.
Ben, uçağın uğultusu içinde yanlış işitmiş olabilirim.