Asıl büyük utanç

ASLINDA bu yazıyı benim değil, Doğan Hızlan’ın yazması gerekirdi.

Yurtdışından arayıp, bir okuru olarak bu duygularımı ona aktarmak istedim.

O da yurtdışındaydı, saat farkı nedeniyle rahatça konuşamadık, sonunda oturup kendim yazıyorum.

* * *

Milliyet Gazetesi çok önemli bir iş yaptı ve Türkiye’de müzelerden çalınan eserleri ortaya çıkardı.

Karun Hazineleri’nden kıymetli bir parçanın Uşak Müzesi’nden çalınması hepimizi üzdü.

Ama daha da üzücü olanı, New York Times ve öteki bazı gazetelerde çıkan yazılar oldu.

Çünkü adamlar, "Bu tarihi eserleri bizden istediniz, biz de verdik. Ama bakın onları koruyamayıp çaldırdınız. Yani sizler bu eserleri hak etmiyorsunuz" demeye getirdiler.

Haksızlar mı?

O konuya birazdan değineceğim.

* * *

Bu olayda beni asıl kahreden şey, bu tarihi eserlerin bir taşra müzesinden çalınması değil.

New York Times Gazetesi’nde yer alan kahredici bir ayrıntı.

Bir cümlede bizi tarumar etmesi gereken bir ayrıntı.

Gazete bu ayrıntıyı, küçücük bir cümleyle geçiştirmiş.

Ama bu cümle benim içimde öyle bir derin yara açtı ki...

* * *

Karun Hazineleri’nin en kıymetli parçasının konduğu Uşak Müzesi’ni son 5 yıl içinde kaç kişi ziyaret etmiş biliyor musunuz?

Sadece 579 kişi...

Hayır yanılmadınız, sadece ve sadece 579 kişi.

İnanın bana, eserin çalınmasından daha çok bu koydu.

Bu ilde bu kadar insan yaşıyor.

Şu kadar okul, öğrenci var.

Öğretmenlerin hiç mi aklına, çocukları bu müzeye götürmek gelmedi?

Uşak, İzmir-Ankara yolu üzerinde.

O yoldan her gün binlerce insan geçiyor.

Hiç mi merak etmediler?

Gelin bir şeyi itiraf edelim.

Demek ki bu eserlerin kültürel pazarlaması iyi yapılmamış.

Oysa yapılması gerekirdi.

Çağımızda her müze, sergilediği eserleri tanıtıyor. Yani müzesini pazarlıyor.

Bergama Müzesi, Aliano Venüsü gibi bir sanat harikasını bulup çıkardı; ama ne yazık ki kimseye tanıtamadı.

Geçenlerde eşim sırf bu heykeli görmek için Bergama’ya gitti, hiçbir yerde bu eserin varlığını gösteren işarete rastlamamış.

* * *

O zaman gelin artık şu soruyu da sormaya başlayalım:

Bizim asıl yanlışımız, acaba bu eserleri taşra müzelerine mi koymaktı?

Hiç komplekse kapılmadan üzerinde düşünelim.

Acaba bu eserleri İstanbul, Ankara veya İzmir’de sergilemek, hem güvenliği, hem de bunu görmeye gelecek insan sayısı bakımından daha mı gerçekçi bir karar olabilir?

* * *

Bu olaydan sonra çoğumuzun kafasında şu soru var:

Acaba bu hırsızlık olayları, Türkiye’nin kendi topraklarından alınıp götürülen eserlerin iadesi çabalarını olumsuz etkiler mi?

Hiç şüphemiz olmasın ki, eserleri vermek istemeyen yabancı ülkeler bunu koz olarak kullanacaklar.

Ama bana göre bu asla bir koz olamaz.

Olsa olsa bizim için iyi bir ders olur, kültür eserlerini sergileme politikamızı yeniden gözden geçiririz.

Eser çaldırmaya gelince, onun patenti bizde değil sanata çok daha düşkün ülkelerde.

Müzelerden eser çalma sanatını biz keşfetmedik.

Alın "Thomas Crown Affair" filmini.

"Topkapı" filmi hálá hatıralarımızda.

Diyeceğim, bazı çok ünlü müzelerden bile çalınmış eserlerin yerleri hálá boş duruyor.

O yüzden benim için 579 kişilik utanç daha büyük...
Yazarın Tüm Yazıları