Filistin davası bizim davamız mıdır

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la görüşürken sarf ettiği bir cümle çok dikkatimi çekti.

Erdoğan, "Filistin davası bizim davamızdır" dedi.

Erdoğan’ın konuşmasının genel hatlarına büyük ölçüde katılıyorum, ama bu formülasyona itirazım var.

Bunun Türkiye’nin menfaatine olmadığını düşünüyorum.

Nedenini açıklayayım.

* * *

Başbakan, "Filistin davası benim davamdır" diyebilir.

Buna hiçbir itirazım yok.

Ama kendi davasını Türkiye’nin davası olarak sunmaya kalkarsa ona itirazım var.

Filistin’le İsrail arasındaki çatışma elbette dünya için bir sorundur.

Hem de adil biçimde çözülmesi gereken bir sorun.

Üstelik bölgemizdeki sorunların da "anasıdır".

Ama bu sorunu, "Filistin davası" haline indirgerseniz, sorunun çözümüne katkıda bulunmayı bırakın, zorlaştırırsınız.

Gelin şu sorunun cevabını verelim.

Filistin davası derken neyi anlıyoruz?

Mahmud Abbas’ın davasını mı?

HAMAS’ınkini mi?

İkinci soru.

Filistin sorunu, sadece bir tarafın "dava" gözlüğü ile bakılırsa çözülebilir mi?

HAMAS’ın davası, "İsrail’i haritadan silmek".

Şimdi biz böyle bir hedefi "Türkiye’nin davası" olarak mı görüyoruz?

Bir Türk vatandaşı olarak ben şöyle düşünüyorum.

Kuzey Kıbrıs Türkleri’nin "davası", Filistinli örgütlerin ne kadar davası ise Filistin sorunu da benim için o kadar davadır.

Yani?

Ben geçmişte herhangi bir Filistin örgütünün, Kıbrıslı Türklere, adanın Rumları kadar muhabbet gösterdiğine tanık olmadım.

Olan varsa bana da anlatsın, cahil kalmayayım.

Hatta bırakın Rumlarla eşit mesafede kalmayı, Filistinli örgütler son 30 yılda hep Rumlara daha yakın durdular.

Yani Kıbrıslı Türklerin mücadelesini hiçbir zaman kendi davaları olarak görmediler.

* * *

Sakın yanlış anlamayın.

Ben Filistin halkının çektiği ıstırabı çok iyi biliyorum.

Uğradığı haksızlıkları da.

Dünya ailesinin bu soruna çözüm için elinden geleni yapması gerektiğine de bütün kalbimle inanıyorum.

Filistin halkına yapılan yardımların kesilmemesi için harcanan çabaları bütün kalbimle destekliyorum.

Ama herhangi bir ülkenin, İsrail veya Filistin’in yürüttüğü mücadeleyi "kendi davası" olarak görmesine de şiddetle karşıyım.

Yarın bir gün bir başka ülkenin de, sizin içinizdeki ayrılıkçı unsurların terör eylemlerini "kendi davası" olarak görmesinden hoşlanır mısınız?

Hoşlanmayacaksanız, sizin de başkalarına karşı daha dengeli davranmanız gerekir.

Ayrıca İsrail’in Türkiye’ye zarardan çok iyiliği dokunmuş bir ülke olduğunu da hiç unutmayın.

* * *

Başbakan zaman zaman gençlik ideolojisinin verdiği coşku ve belagatının verdiği şehvetin etkisiyle ölçüyü kaçırıyor.

Sonra bunu toplamak güç oluyor.

En yakınındaki insanlar bunları düzelteceğim derken çok güç durumda kalıyor.

O nedenle bu "davadaşlık" pek uygun düşmedi.

Haberi tekzip mi etmek istiyorsunuz

ÖNCEKİ gün TBMM Başkanı ile ilgili haberimiz tahmin ettiğim gibi, AKP kanadında "büyük hassasiyet" yarattı.

Yine beklediğim gibi en iyi savunma yolunu buldular:

AKP Ankara Milletvekili Zekai Özcan, hiç de yaratıcılık istemeyen en banal savunma yolunu bulmuş:

"TBMM Başkanı Arınç ve parlamento yıpratılmak isteniyor."

Şu mantığa bakar mısınız?

Memura, işçiye "Biraz daha dişinizi sıkın" diyen, yeni Sosyal Güvenlik Yasası ile emekliliği haklı olarak biraz daha zorlaştıran TBMM; iş kendi başkanına gelince ipleri birden gevşetiyor.

Halkın "kıyak emeklilik" adını taktığı bu muhteşem imtiyazı başkanına hediye olarak veriyor. Bütün bunlar parlamentonun itibarını düşürmüyor, zedelemiyor ama araya iki küçük kelime sıkıştırılarak sağlanan bu kıyağı kamuoyuna duyurmak parlamentonun itibarına gölge düşürmek oluyor.

Biliniz ki bunu kimseye yutturamazsınız.

Sayın Arınç’a gelince...

Bu haberi tekzip mi etmek istiyorsunuz?

Çok kolay.

Çıkar, "Ben bundan yararlanmayacağım" dersiniz.

Biz de bunu büyük keyifle birinci sayfadan duyururuz.

Böylece bu imtiyazı kendiniz istemediyseniz, sizin adınıza işgüzarlık yapanlara da en güzel cevabı vermiş olursunuz.

Parlamentonun itibarı da kurtulur...
Yazarın Tüm Yazıları