ABD’den Türkiye’ye bakış: Obama-Erdoğan ilişkisinde çelişkili tablo

WASHINGTON
KENDİNİZİ Washington’daki bir karar verici yerine koyun. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen mesajları değerlendirmek durumundasınız.

Haberin Devamı

Önce çok mutedil mesajlarla karşılaşıyorsunuz. Örneğin, 29 Nisan günü ABD’nin saygın TV kanalı PBS’te karşınıza çıkıyor ve “Başkan Obama’ya, değerli dostuma davetleri sebebiyle çok teşekkür ediyorum” diye son derece sıcak bir ifadeyle söze başlıyor Erdoğan, geçen mayıs ayındaki Beyaz Saray ziyaretini kastederek.
Ardından, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Mavi Marmara saldırısı nedeniyle kendisinden özür dilemesinin yine Başkan Obama’nın girişimiyle gerçekleştiğini belirterek, “Bundan dolayı kendisine özellikle teşekkür ediyorum” mesajını yollamayı ihmal etmiyor Beyaz Saray’a.
Daha sonra tazminat meselesinde İsrail ile “anlaşma noktasına gelindiğini” belirtiyor. Türkiye’den Filistinlilere yardım götürülmesi konusundaki görüşmeler de hallolursa, “normalleşme sürecinin başlayabileceğini” söylüyor, “artık günler, haftalar sayıyoruz diyebilirim” diye müjdeyi veriyor.
Ve mülakatın belki de en çarpıcı ifadesi geliyor: “Temennim odur ki, kara kedi tekrar aralara girmesin.”
Yıllardır bulduğu her fırsatta İsrail’e en ağır ifadelerle yüklenmeyi rutin bir egzersiz haline getiren Erdoğan gitmiş, yerine iki ülkenin arasına “kara kedi” girdiğini söyleyen ve bir an önce İsrail ile normalleşmenin başlamasını arzu eden bir Erdoğan gelmiş.

* * *

Haberin Devamı

Aynı gün TBMM’deki grup toplantısında ise ABD karşısında farklı üslupla konuşan bir Erdoğan var. Mısır’daki idam kararları nedeniyle Batı dünyasının sessiz kalmasına duyduğu kızgınlığı haykırıyor. Önce AB’ye kızıyor, “Var mı bir ses? Yok...” diyor.
Ardından eleştiri oklarını Obama yönetimine çeviriyor: “ABD’de var mı böyle bir ses? Yok...”
Devam ediyor: “Ama Tayyip Erdoğan veya AK Parti konuştuğu zaman, ‘İşte bunlar Müslüman oldukları için böyle konuşuyorlar’ ucuzluğuna gidiyorlar...’ Bu iş bu kadar kolay değil.”
Yönetimin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ağzından idamlara karşı açıkça eleştirel bir tavır almış olmasına rağmen Erdoğan’ın ABD’yi “sessiz” kalmakla suçlaması kuşkusuz Washington cephesinde nahoş bir iz bırakıyor.
Ama galiba Amerikalıları en çok zorlayan, Erdoğan’dan aynı anda hem mutedil hem de çatışmacı olmak üzere çelişen iki farklı tonda mesajın gelebilmesi.
Aslında Amerikan yönetiminde uzunca bir zamandır Erdoğan’a karşı birikmiş olan, özellikle Gezi olaylarından sonra daha da belirginleşen bir rahatsızlık var. Bunun muhtelif nedenleri var. Birincisi, Başbakan’ın ABD karşısındaki söylemi. Erdoğan, konuşmalarında Amerika’ya yüklenmekten çekinmiyor. 17 Aralık yolsuzluk soruşturması dalgasından sonraki ilk çıkışında ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi Frank Riccardone’yi suçlaması bu çerçevede hatırlatılabilir.
Ama özellikle Başkan Obama nezdinde çok önemli bir kırılma noktası, 19 Şubat tarihindeki son telefon görüşmeleri. Görüşmenin Fethullah Gülen ile ilgili bölümü üslup açısından Amerikan tarafında biraz sıkıntı yaratmış ama asıl rahatsızlığa yol açan tutum, görüşmenin kamuoyuna Erdoğan tarafından olduğundan biraz farklı bir şekilde yansıtılmış olması. Hatırlanacağı gibi, Beyaz Saray, bu nedenle Erdoğan’ı tekzip etmişti.
Sonuçta Erdoğan’ın üslubu, siyaset yapma tarzı, ABD’nin Batı dünyası içinde müttefikleriyle ilişkileri yürütürken alışık olduğu kalıpların biraz dışına çıkıyor. Bu noktada Washington’un Erdoğan ile ilişkisini yürütmekte zorlandığı söylenebilir.
ABD’nin bakışını olumsuz yönde etkileyen başka faktörler de var. Yönetim, bütün kademeleriyle basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda Türkiye’de ciddi bir gerilemenin yaşandığını düşünüyor. Bu yöndeki kaygılarını artık açıkça dile getirmekten geri kalmıyorlar. Ancak bu kaygıları ifade ederken, tepkilerini Türkiye ile ilişkileri tehlikeye atabilecek bir eşiğe tırmandırmaktan da kaçınıyorlar.

* * *

Haberin Devamı

Tabii Amerikalılar açısından bir de denklemdeki olumlu faktörler var. Erdoğan, yaptığı bir dizi şaşırtıcı hamleyle Washington’un kafasını ciddi bir şekilde karıştırıyor. Kıbrıs sorununda müzakerelerin başlaması için esneklik sergilerken, Ermeni meselesinde yaptığı taziye açıklamasıyla da yönetimden olumlu bir karşılık alıyor. Ayrıca Ankara Suriye’deki muhaliflere lojistik destek konusunda eskiye kıyasla daha seçici bir tutuma yöneldiği için yine övgü geliyor Washington’dan. İsrail ile ilişkiler birden yumuşamaya başlıyor. Liste uzatılabilir...
Özetle, uygulamaya baktığında, Obama yönetimi aslında kendisini memnun eden bir dizi adımla da karşılaşıyor. Sonuçta gelinen noktada Washington, Türkiye söz konusu olduğunda A) Bir tarafta ağır basan büyük siyasi ve ekonomik çıkarları ve Erdoğan’ın uygulamadaki olumlu adımları ile B) Diğer tarafta Türkiye’de demokrasinin girdiği yönelişten ve ayrıca Başbakan’ın üslubundan duyduğu rahatsızlık arasında sıkışıp kalıyor.
Obama yönetimi burada ne kadar zorlansa da, son tahlilde ibrenin terazinin (A) şıkkındaki birinci kefesine kaydığını söylemek hata olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları