Paylaş
ABD’nin başkentinde geçen perşembe günü üç ayrı mekânda yapılan ve Türkiye’nin de konu edildiği üç ayrı açıklama aynı teşhiste birleşiyor: Basın özgürlüğü alanında yaşanan sorunlar Türkiye’de demokrasiyi geriye götürüyor...
1) ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Madeleine Albright, The Brookings Institution adlı saygın düşünce kuruluşunda verdiği konferansta basın özgürlüğü alanında “rahatsız edici olgular”dan söz etti.
2) 1941 yılından bu yana dünyada temel hak ve özgürlüklerin seyrini izleyen Freedom House adlı kuruluş, her yıl yayımladığı küresel basın özgürlüğü endeksinin sonuncusunda Türkiye’yi “kısmen özgür ülke” statüsünden “özgür olmayan ülke” statüsüne indirdi.
3) Kamu diplomasisinden sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz, Freedom House raporuna destek verdi ve Obama yönetiminin Türkiye’de basın özgürlüğünün durumu konusunda “kaygıları bulunduğunu” açıkladı.
* * *
Geçen cumartesi günkü yazımızda Albright’ın sözlerini ayrıntılı bir şekilde değerlendirmiştik. Bugün diğer iki açıklamaya odaklanalım.
Kuruluşun 2014 dünya basın özgürlüğü atlasında Türkiye, Libya, Güney Sudan, Ukrayna ve Zambia ile birlikte statüsü düşürülen ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye, geçen yıl basın özgürlüğünde 56 “kötü puan” alırken, bu yıl kötü puanı 62’ye çıkmış. Türkiye 197 ülkenin raporlandığı sıralamada 134’üncü sırada yer alıyor.
Freedom House, bu yıl ABD’nin de notunu kırmış. Nedeni, Obama yönetiminin özellikle ulusal güvenlikle ilgili konularda basına bilgi akışını önlemeye dönük çabaları...
* * *
Bu yılki raporun dikkat çeken bir yönü, “patronlar üzerinden içerik kontrolü” konusunun önemli bir sorun olarak ele alınmış olması. Rapora göre, ekonomik faktörler medyanın bağımsızlığının sınırlanmasında kilit bir rol oynayabiliyor. Bu sorun, sahiplikteki değişikliklerin editoryal içeriği etkilemesinde gözlenebiliyor. Bu bölümde, Türkiye “basın özgürlüğünün kilit medya mecralarındaki yeni patronlar tarafından tehdit edildiği ülkeler” arasında gösteriliyor.
Raporda Türkiye’de basın özgürlüğü ikliminin 2013 yılı boyunca belirgin bir şekilde kötüleştiği, gerek Taksim Gezi olayları, gerek 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sürecinde çok sayıda gazetecinin işinden olduğu belirtilerek, “İşten atmalar, hükümet ve birçok medya patronu arasındaki yakın ilişkiyi ve bunun gazeteciler üzerinde oluşturduğu resmi ya da gayriresmi baskıyı öne çıkardı” deniliyor.
Milliyet gazetesindeki “yüksek profilli” işten çıkarma olaylarının gündeme getirilmesi, ayrıca Sabah gazetesindeki benzer tasarrufların hatırlatılması raporun dikkat çekici bir başka noktası.
* * *
İlginç bir gelişme, aynı gün ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz’ın bu raporu hazırlayan uzmanlarla birlikte Washington’daki Yabancı Basın Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenleyip, Obama yönetiminin de eleştirildiği rapora destek çıkması oldu. Frantz, bundan iki hafta kadar önce İstanbul’a gelerek basın özgürlüğünün durumunu yerinde incelemişti.
Frantz’ın açıklamaları aslında Albright’ın Brookings’teki konuşmasına hâkim olan övgü-eleştiri dengesini yansıtıyor. Geçen 12 yıl içinde hükümetin gerçekleştirdiği bir dizi önemli atılımı kuvvetli ifadelerle öven Frantz, ancak bugün “kaygı duyulan konular” olduğunu da belirterek, “Eski tabuların yerini yeni tabuların aldığını görmek istemiyoruz” dedi ve ekledi:
“Bir zamanlar olduğu gibi canlı, kuvvetli, özgür ve bağımsız bir basın olmalıdır.”
Buradaki “bir zamanlar olduğu gibi” vurgusu, Washington’da basın özgürlüğü açısından geçmişin artık daha iyi bir dönem olarak algılanmaya başladığının bir ifadesidir.
Özellikle 17 Aralık sonrasında bir “geriye gidiş” olduğunu da vurgulayan Frantz, “Washington’da Obama yönetiminde kaygı yaratan, bu geriye gidiştir. İstanbul’a gitmenin nedenlerinden biri de bu kaygılardı” diye konuştu.
Türk medyasında mülkiyete ilişkin yapısal değişiklikleri ve bunun uzun dönemli sonuçlarını da yine “kaygı verici” bir diğer alan olarak sıraladı Frantz ve şöyle dedi: “Türk medyasında bir kutuplaşma gördüm, bu da çok rahatsız edici. Ayrıca, gazetecilerin işlerini yaptıkları için işlerinden olması da yanlış bir şey. Bu da dostu ve müttefiki olarak Türkiye’ye iletmeye çalıştığımız bir konudur.”
* * *
Varacağımız sonuç, Türkiye’de basın özgürlüğü alanında işlerin kötüye gittiği konusunda Washington’da yönetimden düşünce kuruluşlarına, Kongre’den basına kadar her katmanda tam bir konsensüsün yerleşmiş bulunmasıdır.
Washington’da bundan dört-beş yıl öncesine kadar bu meselede böylesine kuvvetli bir konsensüsün belirmesi düşünülemezdi. Kuşkusuz bu bakış, AK Parti hükümetinin demokrasi siciline bir eksi puan olarak tahvil oluyor.
Paylaş