Paylaş
Titiz ve soğukkanlı işlenmiş bir cinayet...
Belki de seri cinayetler...
“Kuzuların sessizliği”nden “Seven”a kadar dünya sinemalarında ne kadar seri cinayet filmi varsa, hepsini hissettirecek bir muhabirlik öyküsü.
Ve tam anlamıyla bir “seri haber” örneği.
Hikâyemiz şudur:
Bursa İznik’te zengin bir karı-koca ortadan kaybolur...
Muhabir tam 5 yıl izini sürer bu olayın. Evet tam 5 yıl araştırır, inceler...
Başka cinayetlere kadar uzanır.
Akıl almaz olaylar zinciri birbirlerine bağlanır.
Katil zanlısı tam bir hukukçu olmuştur.
Ve muhabir sonunda olayı patlatır. Cinayetler zincirini, iddiaları, büyük bir titizlikle, en ince detayına kadar yazar.
Paris’ten Bursa’ya kadar uzanan olaylar zinciri sonrasında katil zanlısı yakalanmıştır.
Önceki gün rica ettim:
“5 yıl peşinden koştun, araştırdın, inceledin, korktun, çekindin. Ama sonunda yakaladın. Bu hikâyeyi yazar mısın?”
Şöyle başladı:
“Yetenekli Bay Kenan”
“Kenan’ı ilk olarak 16 Ağustos 2009’da Hürriyet Pazar’da “Yetenekli Bay Kenan”, 2013 Temmuz’unda “Babam Bir Katil” başlıklarıyla haber yapmıştım. Geçen hafta yakalanıncaya kadar aklımın hep bir kenarındaydı. Ondan korkuyordum. İki haberde de kendisine “katil” deniyor ama en ufak bir tepki vermiyor, yasal yola başvurmuyordu. Bu sessizliği korkutuyordu beni.”
Evet, son dönemde hiç rastlamadığım bir muhabirlik hikâyesidir bu. Hürriyet muhabiri Gülden Aydın yaptı bu araştırmayı... Müthiş bir muhabirlik örneği verdi.
Ve bir polisiye roman tadında yazdı.
İşte yazısında beni çarpan bir detay daha:
“Ablası emekli öğretmen Zeliha Bedel (62) ve üniversite öğrencisi oğlu C. ile diyaloğumuz hiç aksamadı. Acılı abla ile oğul, Kenan’ın adalete teslim edilmesi için olağanüstü çaba gösterdiler ama cinayet perdesinin aralanması için yılların geçmesi, çok acı çekmeleri gerekti. Kenan’ın ailesiyle tanışmamın nedeni, üçüncü sayfada gördüğüm küçük bir haberdi. 2008 Nisan’ında İznikli emlak zengini yaşlı karı-koca Ahmet Refik (82) ile Emine Öner (75), ortadan kaybolmuştu.”
ISSIZ ÖLÜM BAHÇESİ
Şimdi bir polisiye film senaryosunda olduğunuzu düşünün.
Muhabir peşine düştüğü tüyler ürpertici cinayet hikâyesinin olay yerine gitmektedir.
Gazetecilik ateşi, korku ve merakla yarışmaktadır.
Yalnızdır. Heyecan doruktadır.
Gülden şöyle anlatıyor bu anı:
“2009 Ağustos’unda tek başıma direksiyona geçip İznik’e, kayıp karı-kocanın evine gittim. Kocaman bahçeyi vahşi otlar sarmıştı. Tek katlı müstakil ev, ıssızlığın ortasındaydı. Pencerelerdeki beyaz güneşlikler sımsıkı kapalıydı. Bahçenin dışında sıralanan kendilerine ait bitişik nizam ev ve dükkânların arka pencerelerinde hayat belirtisi yoktu. Çıtırdayan otların kapladığı sert toprak, foseptik çukurun kapağı, yaşlı çiftin oralarda bir yerde olduklarını söylüyordu sanki.”
İşte böyle başlıyor öykü..
Sevgili Gülden gazeteciliğin “nasıl meşakkatli bir izcilik” olduğunu bir kez daha hatırlattı bana.
Evet bu mesleğin aslı ve temeli muhabirliktir.
Öykü kurmaktır. İnsan öyküleri bulmaktır. Araştırmaktır. Sormaktır. Sorgulamaktır. İpuçlarını birleştirmektir.
Yoksa her sabah televizyonlardaki siyasi haberlere bakarak, siyasi kamplarda ısmarlama ateşler yakmak, öfkeli okurların “sinir uçlarındaki küfür alanlarını” tatmin etmek değildir.
O yüzden dedim ki:
“Bu araştırmalarını okurlardan esirgeme. Elinde daha ne örnekler var. Kitap yap. Hayatın bu izbe ve acılı öykülerini senden okuyalım.”
Gülden o kadar güzel bir cevap verdi ki:
“Herkesin köşe yazarı olmaya çalıştığı bir dönemde, muhabir olmakla gurur duyuyorum.”
Evet Sevgili Gülden, Hürriyet’i Hürriyet yapan yıllarca emek verdiğin bu tür haberciliktir.
Gazeteleri ve gazeteciliği ayakta tutan da budur.
O yüzden iyi ki varsın...
İyi ki varsınız.
Paylaş