Paylaş
- Gündelik hayat etkilenecekmiş ve ahalimiz “Lanet olsun 1 Mayıs’ı ille de Taksim’de kutlamak isteyenlere, yaşasın hükümetimiz” diyecekmiş.
- Marjinal sol gruplar olay çıkaracakmış ve ahalimiz “Bunların işi yakıp yıkmak, biz en iyisi hükümetimizin yanında olalım” diyecekmiş.
- ABD ve AB’den tepkiler gelecekmiş ve ahalimiz “Dış mihraklar harekete geçti, haydi hükümetimize desteğe” diyecekmiş.
Başbakan Erdoğan’ın hesabı buymuş.
İşte bu hesap süper tutmuş.
Kazanan yine Erdoğan olmuş.
*
Biricik karikatüristimiz Yiğit Özgür’ün o şöhretli karikatüründe seslendiği gibi seslenelim:
Tişikkirlir sipirmin!
Tişikkirlir bişbikinim!
*
Bu hesaba göre AK Parti yine şampiyon.
Tamam, kabul.
Ama durun bir dakika!
Bu hesaptan “dâhiyane bir siyaset” sonucu çıkaranların ve bu hesabı övenlerin şuna da bir cevap vermesi gerekir:
- Hükümet “1 Mayıs’ta Taksim yasak” demeseydi.
- Şöyle barış dolu, mutluluk dolu, şenlik dolu bir kutlama gerçekleşseydi.
- İstanbul kapalı şehir haline getirilmeseydi.
- Polisler işsiz güçsüz kalsaydı.
- Biber gazları elde kalsaydı.
- Dünya Taksim’deki bu kutlamayı imrenerek izleseydi.
- “İşte yeni Türkiye bu” manşetleri atılsaydı.
- Olay çıkarmak isteyenler avuçlarını yalasaydı.
Ne olurdu?
AK Parti birdenbire yüzde 45 ya da yüzde 43 olan halk desteğini kayıp mı ederdi?
*
Taksim’in yasaklanması ya da özgür bırakılması, AK Partili seçmeni etkilemiyor.
AK Partililerin oyu...
- Taksim yasaklansa da AK Parti’nin...
- Taksim özgür bırakılsa da AK Parti’nin...
Nitekim 2010’da Taksim’i özgür bıraktığında da, 2013’te Taksim’i yasakladığında da...
Halktan aldığı destek açısından bir şey kaybetmedi AK Parti.
*
Peki bu yılki Taksim yasağı, halk desteği açısından AK Parti’ye bir şey kaybettirecek mi?
Hayır, hiçbir şey kaybettirmeyecek.
*
Ama Taksim yasağının AK Parti’ye kaybettirdiği çok şey var.
Mesela şu gibi şeyler:
- Ülkenin en büyük şehrinin bir tür açık hava hapishanesine çevrilmesi görüntüsüne neden olmak...
- Devletin kaba kuvvetle bazı vatandaşlarının taleplerini bastırmaya çalıştığı imajı vermek.
- Milletvekillerinin bile itilip kakılma görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olmak.
- Hükümet karşıtlarının hükümete yönelik nefretlerinin artmasına yol açmak.
- Toplumsal barış beklentilerinin giderek daha da azalmasını sağlamak.
- Ve “otoriter yönetim” imajına enfes bir katkı daha sunmak...
*
Kısacası sonuç şu:
AK Parti Taksim’i yasaklayarak oy desteğini kaybetmedi ama başka şeyleri kaybetti.
Durup dururken... Sebepsizce...
Üstelik yasaklamasaydı...
Hem oyunu kaybetmeyecek, hem de başka şeyleri kaybetmeyecekti.
Soruyorum:
Burada bir hesap hatası yok mu yahu?
O kadar da Almancı değilim elhamdülillah
ALMANYA Cumhurbaşkanı geldi, gitti ama yarattığı tartışma devam ediyor.
*
Her konuda olduğu gibi...
Almanya Cumhurbaşkanı konusunda da ikiye bölündük.
- Kimimiz sorgusuz sualsiz Almancı oldu.
- Kimimiz ise sorgusuz sualsiz Alman karşıtı.
*
Alman karşıtı olanlarımızın söyledikleri aşağı yukarı şöyle bir şey:
- Ne yani? Elin oğlu bize akıl mı öğretecek?
- O kim ki?
- O önce kendine baksın.
*
Çok görmüyorum bu tavrı.
Ne de olsa epeydir Türkiye’nin resmi dış politikası şöyle bir şey:
“Överse başımızın üstünde gezdiririz, yererse yerin dibine batırırız.”
*
Benim durumum ise karışık.
- Bir yandan bir ülkenin başka bir ülkenin siyasetini demokrasi ve evrensel standartlar üzerinden eleştirmesini gayet doğal karşılıyor, bunun ille de içişlerine karışmak, ille de husumet göstermek olarak algılanmasına itiraz ediyorum. Nitekim bizim yöneticilerimiz de bunu yapıyorlar, yapmalılar da.
- Bir yandan da resmi bir ziyaret kapsamında Türkiye’ye gelen Almanya Cumhurbaşkanı’nın resmi temaslar sırasında Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a söylemesi gerekenleri, ziyaret ettiği ülkede verdiği bir konferansta “bağımsız bir gözlemci” edasıyla söylemesini yadırgıyorum. En azından işin bu kısmında bir “âdapsızlık” olduğu hissiyle dolup taşıyorum.
*
Kısacası...
O kadar Almancı değiliz elhamdülillah.
Sıkıyönetim falan olsa polisimiz acayip hazır
- DÜNYANIN hiçbir polisi bizim polis kadar biber gazı kullanmada ustalaşmamıştır.
- Dünyanın hiçbir polisi bizim polis kadar sokağa çıkma potansiyelini taşıyanları, daha sokağa adım atmadan durdurabilecek taktiklere sahip değildir.
- Dünyanın hiçbir polisi, bizim polis kadar “şehir içini iki buçuk metrelik çelik bariyerlerle donatmak” türünden yaratıcı uygulamalara imza atamaz.
- Dünyanın hiçbir polisi, bizim polis kadar kimsenin aklına gelmeyecek türden “şehri hava sahasına kapatmak” türü adımlar atmaz.
*
Kısacası...
Hükümetimiz “sıkıyönetim” falan ilan edecekse...
Elini korkak alıştırmasın.
Zira elinde süper deneyimli bir polis teşkilatı var.
20’sinde kalpsiz Hasan Celal Bey
HASAN Celal Güzel dünkü köşesinde Bernard Shaw’ın bir sözünü yazmış:
“20 yaşına kadar sosyalist olmayanın kalbi, 20 yaşından sonra hâlâ sosyalist olanın kafası yoktur.”
*
Benim bildiğim bu sözün aslı şöyle:
“20’sinde sosyalist olmayanın kalbi, 40’ında hâlâ sosyalist olanın ise beyni yoktur.”
Neyse... Neyse...
Maksadım sözün doğrusunu yazmak değil.
*
Ben asıl Hasan Celal Güzel’in katılarak aktardığı bu sözün Hasan Celal Güzel açısından durumunu sorgulamak istiyorum:
Hasan Celal Güzel 20 yaşında neydi? Solcu muydu? Mahir Çayan’ın çömezi falan mıydı?
Değildi.
Hasan Celal Güzel gibi “doğuştan sağcı” biri, şüphesiz ki 20 yaşında “tank gibi bir Türk sağcısı” idi.
*
O zaman Hasan Celal Güzel’in katılarak aktardığı sözün hakkını verelim:
Demek 20 yaşına kadar kalpsizdiniz Hasan Celal Bey?
Paylaş