Paylaş
Son aylardaki yoğun temponun biriktirdiklerini detokslamam gerekiyordu. Hiçbir şey okumadım, dinlemedim. Sadece izledim, yürüdüm ve keyifli bir şeyler yedim, içtim. O kısacık seyahat bile adeta “ilaç gibi” geldi. Müthiş bir dinginlik ve huzur çöktü üstüme. “Oh be! Hayat varmış!” dedim ve bugün sizinle eski bir yazımı paylaşmak istedim. Biraz tembelliğimden, biraz da yazıyı çok sevmemden. İşte o yazı...
“Herkes nasıl mutlu olacağım diye düşünüp duruyor! Nasıl daha uzun, daha sağlıklı, daha enerjik yaşayabileceğini öğrenmek istiyor. Ancak sadece iyi kazanmak, daha iyi beslenmek, egzersiz yapmak, stresten korunmak, meditasyon, ilaçla tedaviler veya estetik ameliyatlar yeterli olmuyor.
Bir şey hep eksik bırakılıyor: Hayattan haz almanın önemi!” Robert Ornstein ve David Sobel’in ortak ürettikleri bir kitaptan, “Healthy Pleasures”den alındı bu cümleler. Haklı, etkileyici ve bize yol gösterici oldukları için. Mutluluk için yol işareti kelimelerden oluştukları için.
PARAYLA SAADET OLMAZ!
Mutluluk için sadece formda kalmaya ve sağlıklı olmaya değil, sadece paraya, pula, varlığa, güce değil, neşeli ve eğlenceli bir hayata odaklanın.
Hayatınıza sağlık ile birlikte mutluluk, yaşama sevinci de katın.
Hastalanmak her zaman mümkündür.
Sağlık yüzde yüz kontrol altında tutabileceğiniz, riski azaltıp kendinizi güvenceye alabileceğiniz bir şey değildir. İyi bir hayatın birbirinden oldukça farklı ve kontrol edemeyeceğiniz kadar çok bileşeni var. Ve bunların önemli bir kısmı ne yazık ki sizin kontrolünüz de değil.
Kısacası hastalanmanız, beklenmedik sağlık sorunları ile karşılaşmanız her zaman mümkün. Geleneksel kültürümüzün hastalıkları “Sağlığın bir zekatı” gibi görmesi de belki de bununla ilişkili!
Hayatınıza her fırsatta yeni keyifler katın. Yaşamın doğasında var olan hazlardan asla uzaklaşmayın.
Haz duygusunun kötü, hazza kapılmanın tehlikeli olduğuna da inanmayın.
Yıllarca önce bir hastanın eline tutuşturulan uygulaması zor, faydası az, yasağı bol, keyfi az diyete hüzünle bakarak söyledikleri beni çok etkilemişti: “Hocam, iyi ve keyifli şeylerin ya kanunlarla ya toplumsal sınırlamalar ya da tıbbi gerekçelerle yasaklandığını doğru galiba!”
Haz duygusunun en az ilaçlar, diyetler, ameliyatlar kadar hastalıklardan koruyucu ve iyileştirici etkisi vardır. Hayatın tatlarından dengeli ve ölçülü dozlarda ama mutlaka yararlanın.
Gezmeye, dinlenmeye, dalga geçip gülmeye de, kendinizi şımartıp ödüllendirmeye de hayatınızda yer açın! Sadece bedensel değil zihinsel egzersizlerin de sağlığa yararlı olduğunu unutmayın.
Sadece uykunun değil, mutlu uykusuzlukların, alkolü bir kadeh fazla kaçırıp arkadaşlarla maça takılmanın da size iyi gelebileceğinden kuşku duymayın!
Hayatınız sizin onu tanımanızı, biraz daha dokunmanızı, mümkünse sımsıkı sarılmanızı istiyor.
Bu hayat sizin ve başka bir hayat yok!
Onu sımsıkı yakalayın, doya doya kana kana yaşayın. İyi yaşayın, farklı yaşayın, keyifli yaşayın.
Keyifli bir hayat için
-Hayatınıza daha çok eğlence katın.
-Esprili, nüktedan biri olmaya çalışın.
-Hafifleyin, fazla yüklerinizi atın.
-Dostlarınızı, ailenizi, akrabalarınızı daha sık arayın.
-Gülmekten de ağlamaktan da korkmayın.
-Kendinizi şımartın.
-Daha çok şaka yapın.
-Kin, nefret,düşmanlık ve korkudan uzak kalın.
-Yeni hobiler kazanın.
-Daha çok hoşgörün, daha sık bağışlayın.
KENDİNİZ OLMALI KENDİNİZ KALMALISINIZ
Mutluluğun sözlük tanımı “kişinin kendinden mutlu olmasıdır” diyor A. C. Ding, “Be /ol” isimli kitabında ve mutluluğun, “mutlu olmaya niyet etmek ve olayların değiştirilebilir olduğuna inanmakla ilişkili bir şey” olduğunu belirtiyor.
Ding’e göre eğer mutlu olmak istiyorsanız, yapmanız gereken ilk ve en önemli şey buna “niyet etmek”tir. Mümkünse niyetinizi “tutku düzeyine” taşımalısınız. Ama her şeyden önce ve mutlaka kendiniz olmalı, kendiniz kalmalı, halinize şükretmeli, kendinizden hoşlanmalısınız.
“Mutlu olmak her şeyden önce hayattan zevk almaktır” diye düşünüyorsanız haklısınız. Ama küçük bir farkla: Sadece zevk almaya, hazza odaklı bir yaşam sürmek de binlerce parçadan oluşan “mutluluk legosu”nun parçalarından sadece biridir.
Hayatta elde etmeyi düşündüğünüz tüm zevklere sahip olabilir, size zevk veren her şeyin tadına bakma fırsatı bulabilirsiniz. Bize zevk veren, “ruhumuza çok iyi gelen” bazı şeylerin bedenimize zarar veren şeyler de olabilmesi ise kabullenilmesi zor bir çelişkidir!
Kalbinize zevk verip keyifli kıpırtılar yükleyen pek çok besinin aynı zamanda onu zehirleyen şeyler olması üzücü, koroner damarları tıkayan ve kalbin nefes almasını imkânsız kılan keyifli şeylerin başında tereyağında pişmiş sucuklu yumurtanın, pastırma, pirzola ya da döner kebabın gelmesi bazıları için “kaderin acı bir cilvesi”dir.
Hayır demeyi öğrenmelisiniz
Kalp krizi adaylarının veya kalp krizinin acısını tadanların sağlığa müthiş zararlar veren sigarayı hâlâ nasıl da keyifle içtiğini anlamak çok zordur. Kalp hastası birisinin neden kolesterol, kan basıncı, kan şekeri kontrollerini boşverdiğini izah etmek, stresi, uykusuzluğu, öfkeyi, hiddeti, terk etmediğini bilmek mümkün değildir.
Kolesterol ve doymuş yağ yüklü besinlerle (yumurta, sakatat, kabuklu deniz ürünleri, yağlı kırmızı et ürünleri, sucuk, salam, sosis, yağda kızartılmış kırmızı veya beyaz et...) damarlarını iyice tıkamalarının, kilo fazlalığının zararlarına bu kadar duyarsız kalmalarının izahı ise olanaksızdır. Bütün bu yanlışları onların duygusal hazlara, fazlaca takılıp kalmaları veya içlerindeki çocuğa iyi bakmamaları olarak değerlendirebilirsiniz.
Paylaş