Paylaş
Aslına bakarsanız, onu sinirlendirmek için özel bir çaba göstermek de gerekmiyor.
Herhangi bir nedenle kızabilir, sinirlenebilir, azarlayabilir.
Biz buna alışkınız tabii ama “diplomatik nezaket” diye de bir şey var, misafir ettiğiniz bir yabancı devlet yöneticisini çocuk gibi azarlamak, iyi bir terbiye göstergesi sayılmaz.
Başbakan, elbette misafir Cumhurbaşkanı’nın her söylediğine katılmak, her dediğine başını sallamak durumunda değildir.
Katılmadığı sözlerine yanıt vermek de hakkıdır, normaldir. Anormal olan bu yanıtı verirken takındığı tavır, kullandığı üslup!
Bunu da özellikle yapıyor, çünkü AKP seçmeninin bu tür dayılanmalardan hoşlandığının, bunun kendisi için yararlı olduğunun farkında.
Evinde, kahvede Başbakan’ın, Alman Cumhurbaşkanı’na verip veriştirdiğini dinleyen ortalama AKP seçmeni “Helal olsun, verdi ağzının payını” diyordur, buna kuşku yok.
Onun için de Başbakan, tabiatı gereği zaten kullanmakta hiç zorlanmadığı bu üslupla konuşuyor.
Die Welt gazetesi, Dışişleri’nden Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth’un “Erdoğan’ın duygusal açıklamaları ne içerik olarak ne de ton olarak orantılıdır. Sadece şaşırıyorum ve kafa sallıyorum” dediğini yazıyor.
Dedim ya onlar şaşırabilir, ama biz hiç şaşırmıyoruz.
Aynı gazete, Erdoğan’ın konuşmasıyla ilgili yorumunda da şöyle bir cümle kullanmış:
“Her ne kadar onsuz olunabilse de nezaket bir erdemdir.”
Bizimkilerin anlamakta zorlanacağı kadar ince bir cümle.
Bunun cevabını önümüzdeki salı “Onu öyle demezler, peynir ekmek yemezler, ben de...” şeklindeki malum tekerlemeyle alırlarsa hiç şaşırmasınlar, ben şimdiden söylemiş olayım.
Tabii bu konu Erdoğan’ın kişiliği ile ilgili gibi görünse de sonuçları itibariyle bizim ülkemizi derinden ve yakından etkileyecek gelişmelerin habercisi.
Bir yandan “Avrupa Birliği’ne gireceğim” diyen bir lider, diğer yandan AB değerlerini savunan bir AB üyesi devlet başkanına böyle saldırırsa ne kadar inandırıcı olabilir?
Erdoğan’ın çevresindeki dalkavuklar ordusu buna doğru yanıt vermekte zorlanabilir, ben söyleyeyim: Hiç!
İnandırıcı da bulunmaz, ciddiye de alınmaz!
Adamlar artık Erdoğan’a bakarken eskisi gibi “bir İslam ülkesinde demokrasiyi kurmaya çalışan adam” görmüyorlar.
Gördükleri otoriterleşmeye meraklı, demokratik kurum ve kuralları takmayan, nezaketsiz, yolsuzluk suçlamalarına batmış bir taşra politikacısı!
Güvenlik riski Vali’nin varlığında
İSTANBUL Valisi, bir kez daha 1 Mayıs için olağanüstü hal ilan etti.
İskeleler kapanıyor, bazı semtlere gitmek, gelmek mümkün olamayacak.
Çünkü Vali istihbarat almış, iki tane de Kalaşnikof ele geçirilmiş.
1 Mayıs Taksim’de kutlanırsa, “şehirdeki uzun namlulu silahların yaratacağı risk” halkımıza zarar verebilirmiş!
“Şehirdeki uzun namlulu silahların yarattığı bir risk” varsa sizin o koltukta işiniz ne, Emniyet Müdürünüz ne işe yarıyor?
Taksim’deki şampiyonluk kutlamalarında neden bir olay olmadı?
Bir tek nedeni var, ortalıkta polis yoktu! Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarının ve mitinginin de olaysız geçmesi ve sakince tamamlanmasının nedeni aynıydı: Etrafta polis yoktu!
Normal olarak varlığı ile olayların çıkmayacağının güvencesini vermesi gereken polis, AKP iktidarının, AKP valilerinin elinde bu hale geldi!
Polis varsa olay var, can güvenliğiniz tehlikede!
Polis yoksa olay yok, keyfinize bakın, mitinginizi bitirip, evinize dönün!
Yani bu kentte artık “güvenlik riski”, uzun namlulu tüfeklerin sayısı ile ilgili değil.
Vatandaş için güvenlik riskini bizzat polis müdürleri ve valiler yaratıyor!
Başkan beyin hatırı için 100 milyon da benden!
ÇUKUROVA grubunun TMSF’ye olan borçları nedeniyle el konulan BMC’nin satışı için düzenlenen ihaleyi izlediniz mi, bilemiyorum?
10 milyon, 50 milyon, 100 milyon liraların sanki çerez parasıymış gibi konuşulduğu ihale!
İhaleye bir tek şirket katılmış. Neden başka katılan olmamış, yeterlilik mi alamamışlar yoksa işi mi kârlı bulmamışlar, bilemiyorum.
İhaleye katılan şirketin sahibi Ethem Sancak, Başbakan’ın en yakınlarından biri.
Onun ittirmesiyle medya işine girdiğini de biliyoruz, bu işler artık böyle yürüyor.
İhale 985 milyon liralık muhammen bedel ile başlamış ve şirketin verdiği ilk teklif 540 milyon lira.
Olabilir, devletin biçtiği fiyat en doğru fiyattır denilemez, şirket de hesabını kitabını yapıp böyle bir değer bulmuştur.
Komik ve ilginç olanı bundan sonra.
Komisyon Başkanı teklifin düşük olduğunu söylüyor, teklif sahibi “On milyon lira daha” diyor.
Komisyon başkanı bir arttırım daha istiyor, fiyat oluyor hooop 650 milyon!
100 milyon lira sırf komisyon başkanının hatırı için cüzdandan çıkarılıp masaya atılıveriyor.
Ama bu arada Ethem Sancak’ın ağzından “yanlışlıkla” 700 milyon sözü çıkınca, komisyon başkanı “Ağzından çıktı bir kere” yapıyor, fiyat oluyor 700 milyon!
Bu minvalde gidiyor önce bir on milyon daha atılıyor, sonra bir on beş daha, derken fiyat 725 milyonda kalıyor!
Şimdi bunun ciddiye alınacak bir ihale olduğunu kim söyleyebilir?
540 nerede, 725 nerede?
Başkan bey üzülmesin diye 100 milyon atılıyor, ağızdan yanlış söz çıktı diye bir de 50 milyon!
İhale kahkahalar, gülüşmeler arasında yapılıp tamamlanıyor ve bunun dürüst bir ihale olduğuna inanmamız bekleniyor!
Paylaş