Üniformasız Müslümanlık

ÜZERİMİZE zorla geçirilmiş o “laikçi” yaftası var ya... Korkudan sesimizi çıkaramıyoruz.

Haberin Devamı

Ağzımızdan çıkan her kelimeye “28 Şubatçı” etiketi yapıştırmaya hazır o adamlar pusuda bekliyor ya...
Çıtımızı çıkaramıyoruz... Suspusuz, pısmışız.
Fikrini beğenmediği herkesi anında “Ergenekoncu, Balyozcu, şucu bucu” diye içeri attırmaya ant içmiş o kafa var ya... Dilimizin ucuna geleni fısıltıyla bile söyleyemiyoruz...
Hele hele işin ucunda din varsa, bu din de Müslümanlık ise...
Nutkumuz tutuluyor.
Korkuyoruz, dilsizliğimize bir de gönüllü sağırlık, körlük ekliyoruz...
O nedenle, en saf, en temiz, en iyi niyetli eleştirilerimizi bile yalayıp yutuyoruz...
İyi mi yapıyoruz...
Hayır... Asla...
Hem o çocuklara, hem ülkeye, hem samimi Müslümanlara...
Herkese, hepimize kötülük ediyoruz.
Neyse 3 gün bekledim, kimse ağzını açmayınca, hadi yine ben çıkıntılık yapayım dedim.

***

Çok mu güzeldi Allah aşkına 23 Nisan bayramına bir gün kala çocukları alıp toplu namaza götürmek...
Diyecekler ki ne var bunda, gayemiz temiz, niyetimiz temiz, çocuklara dinimizi öğretiyoruz...
İyi de kardeşim gaye temiz de, ne o tek tipler, üniformalar...
Nedir o 20’nci yüzyılın başındaki otoriter partilerin toplu iman ayinlerine benzeyen manzara...
Dindar nesil dediğiniz jenerasyon, aynı üniformayı giyip, rap rap namaza giden insanlar mı olacak yani... Cami kapısını nizamiyeye çevirip, çocukları uygun adım marş marş nizamında namaza götürmenin manası nedir...
Bilin ki yaptığınız şeyin inançla ilgisi yok... Kötü bir namaz müsameresini sahneye koyuyorsunuz.
Namazdaki “Safları sıklaştıralım” lafı, kişiliklerimizi kaybedelim, kolektif bir müesses nizamın rap rap askerleri haline gelelim anlamına mı geliyor yani...

***

Hadi 20’nci yüzyılı ıskaladınız, bu yüzyılda da mı fark yaratmanın, bireyliğini korumanın, vatandaşlık bilincinin birinci maddesi olduğunu anlamadınız...
Bir sosyolog olarak ve 20’nci yüzyılın o bütün otoriter, totaliter sakilliklerini bilen bir insan olarak diyorum ki:
Bu yolla üç-beş çocuğu ikna edebilirsiniz...
Ama bilin ki, en az beş-on çocuğun içindeki “Ben duvardaki herhangi bir tuğla olmak istemiyorum” duygusunu isyana çevirirsiniz.
Bırakın bu Ortadoğu’nun makûs talihini hatırlatan sakil şovları, çocuklara 21’inci yüzyıl Müslümanlığını öğretin.
21’inci yüzyıl böyle askeri birlik nizamlarını, hatta manga düzenini bile reddediyor.
Bireyin yüzyılıdır bu... İnsanın tercihlerini kendinin yaptığı, kararlarını kendinin aldığı, kendi bulup, kendi terk edebildiği bir yüzyıldır. Camiler artık kışla değil, minareler süngümüz değil. Cami kapısı da nizamiye değil...
Üniforma ve rap rap sesleri ne sizi, ne ülkeyi, ne de o çocukları bir yere götürür...
Bir kere daha düşünün, hiç olmazsa o üniformaları ve manga düzenini bırakın.

Haberin Devamı


Yeniden Pink Floyd dinleme zamanı

Haberin Devamı

“WALL” şarkısı çıktığında doktora öğrencisiydim.
Şarkının ana teması olan “duvardaki herhangi bir tuğla” lafı beni çok etkilemişti.
Çocukları, duvardaki tuğlaların en aleladelerinden biri haline getirmeye çalışan bir eğitim sistemi eleştiriliyordu.
Yapılan filmde, her biri çekiç kafalı çocuklar rap rap diye yürüyordu.
Ürpertici bir manzaraydı.
Pink Floyd’un üyesi Roger Waters geçen yaz İstanbul’da İTÜ Arena’da kurduğu dev bir duvarı patlatarak yerle bir etmişti.
Evet bizleri tuğla kafalı insanlar olarak yetiştirmek isteyen insanların ihtirasında direnmek lazım.
Ama kaderin cilvesine bakın ki, o duvarları yıkan konsere izin veren İTÜ yönetimi, bugün korkusundan o arenada mezuniyet töreni bile yaptıramıyor...
Kader utansın.

Haberin Devamı


Hayatını yaşamak isteyen bir başkanın başına gelen

MERAK etmeyin “paralel yapının” yeni bir şantaj kasetinden falan bahsetmeyeceğim.
Konu bizim seçilecek olan başkan babamızla ilgili değil.
Üniformasız MüslümanlıkOnların hayatında böyle şeylerin olması düşünülemez bile...
Rahatlayın yani...

BAŞKANIN AŞK İLİŞKİSİ ORTAYA
ÇIKMADAN ÖNCE BAKIN NE OLMUŞ

Dün Fransa’da çok ilginç bir kitap çıktı.
Yazarı Elise Karlin.
Kitabın Türkçe adı şöyle:
“Hayatını yaşamak isteyen başkan”...
Kitap Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın aşk ilişkileri ile ilgili.
Meğer başkanın ilişkisi Closer dergisi tarafından ortaya çıkarılmadan önce çok ilginç bazı gelişmeler olmuş.
Beraber olduğu Valerie Trierweiler bu dedikoduları çok önceden duymuş ve başkana sormuş.
Tabii o da iyi bir başkan olarak yalanlamış.
Bunun üzerine Trierweiler rakibi Julie Gayet’yi arayarak, “Bu dedikoduları yalanla” demiş...

ERKEĞİNİ KAYBEDEN KADIN
ÖTEKİ KADINI NEDEN ARAR


Erkeğini kaybeden bütün kadınlar böyle mi yapar bilmiyorum, ama buradaki amaç açık...
Closer dergisi dünkü sayısında şu yorumu yapıyor:
“Aldatılan (aldatma kelimesi dergiye ait) her kadın gibi o da gerçeği kabullenmemeyi, görmemeyi ve inanmamayı tercih etti.”
Bence bu kadar basit değil...
Trierweiler aslında bu ilişkiye inanıyor. Çünkü erkeğini çok iyi tanıyor. Bu açıklama ile ilişkiyi bir yandan yalanlatmaya çalışırken, bir yandan da başkana ve kadına bu ilişkinin ortaya çıkabileceği korkusunu vermek istiyor. Böylece ilişkiyi bitirmeyi amaçlıyor.

YENİ SEVGİLİ İLİŞKİYİ
YALANLAMIŞ AMA BAKIN


Peki netice?
Gayet avukatı aracılığıyla o yalanlamayı yaptı.
Ama ilişki bitmedi...
Neticede Closer o motosikletli ziyaret fotoğraflarını yayınlayınca, Trierweiler allak bullak oldu ve duygusunu Paris Match dergisine şöyle açıkladı.
“Gökdelenden tepetaklak yere çakılmış gibi oldum...”
Cesur erkekler ve cesur kadınlar, büyük erkekler ve büyük kadınlar günahın kulvarlarına girdiği zaman onlara mani olmak mümkün olmuyor.

SARTRE VE BEAUVOIR’IN İLİŞKİ
ANAYASASINA KOYDUĞU MADDE


Çünkü onlardan çok önce Sartre ve Beauvoir, büyük erkek ve büyük kadınların anayasasına şu maddeyi eklemişti:
“Ahlak özgürlüğü...”
Şahsi anayasalara yazılan bu maddeyi, kamusal ve kolektif ahlak anayasaları ile değiştirmek mümkün olmuyor.


Yazarın Tüm Yazıları