Paylaş
ALAADDİN’in sihirli lambasından çıkan cin Batı dünyasının demokratik ülkelerinin istihbarat örgütü başkanlarının karşısında birden belirse ve “Dile benden ne dilersen dile” diye sorsa pek çoğundan “6532” yanıtını alabilir.
6532, bir istihbarat şifresi değildir. Bu rakam, TBMM Genel Kurulu’ndan 17 Nisan tarihinde geçen “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un numarasıdır.
***
Onay için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önünde beklemekte olan bu yeni yasa, 1 Kasım 1983 tarihinde askeri rejim tarafından çıkarılmış 2937 sayılı MİT Yasası’nın muhtelif maddelerini değiştirmekte, bir dizi yeni hüküm getirmektedir.
Başlangıçta genel bir gözlem olarak, bu yasanın MİT’in yetkilerini, görev alanını genişlettiğini, faaliyetlerini yürütebilmesi için eskiye kıyasla daha geniş bir hareket serbestisi tanıdığını söyleyebilmek mümkündür.
Bütün mesele, bu düzenlemeler getirilirken demokratik hukuk devleti ilkelerinin ne ölçüde titizlikle gözetildiği, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin ne ölçüde korunduğu soruları üzerinde düğümleniyor.
***
Tabii, yasanın ne anlama geldiğini değerlendirmek için öncelikle ortaya çıktığı konjonktürü de hatırlamak gerekli. Yeni MİT yasasını, 17 Aralık sürecinin hükümet cephesinde tetiklediği bir adım olarak ele alabiliriz. Bu yasa, HSYK yasasında yapılan değişiklerde de olduğu gibi, hükümetin Gülen cemaatinin kendisini hedef alan sert hamlesine karşı attığı bir dizi stratejik adımdan sonuncusudur.
Sorunlardan biri bu noktada beliriyor. Bir dönem kamuoyunda istihbaratın iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılması tartışmaları yapılırken, bugün vardığımız noktada özellikle hükümet ile Gülen cemaati arasındaki kavganın da bir uzantısı olarak, MİT’in içe dönük işlevinin daha da kuvvetlenmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız.
***
Yeni yasada kurumun görevlerine baktığımızda muğlak bir durumla karşılaşıyoruz. Şöyle ki...
Yasayla MİT’in görevlerine “Dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulu’nca verilen görevleri yerine getirmek” hükmü de ekleniyor.
Buna karşılık 2937 sayılı yasadaki “Bu teşkilat Devletin güvenliği ile ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez” ifadesi çıkartılıyor. Bu dikkat çekici bir değişikliktir.
1983 tarihli çerçeve yasada Başbakan’ın yanı sıra Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Kurulu, Genelkurmay Başkanı gibi aktörler de kurumun muhatapları arasında sıralanırken, yeni düzenlemede hükümet, yani Başbakan MİT’i yönlendirmede daha merkezi ve belirleyici bir konuma geçmektedir.
Buradaki mesele -operasyonel de dahil olmak üzere- pek çok faaliyetin hem iç hem de dış boyutu olan bu geniş görevlendirme tanımının içine sokulabilecek olmasıdır.
Aslında eski sistemde de yasada açıkça operasyon yetkisi verilmiş değildi MİT’e. Ama teşkilat pekâlâ dış operasyon yapabiliyordu. Bu tür operasyonlar -1996 yılında Abdullah Öcalan’a Şam’da düzenlenen suikast girişimi gibi- başbakanların siyasi onayı ile yürütülen projelerdi.
MİT’in içteki operasyonel yetkisi ise son derece sınırlıydı. 2937 sayılı yasanın 4’üncü maddesinin G bendinde MİT’e -içte- yalnızca “İstihbarata karşı koyma” görevi veriliyor. MİT’in web sitesine göre, MİT mensupları genel zabıtaya (polis-jandarma) tanınan hak ve yetkileri “tesis ve mensuplarını koruma” ve “kontr-espiyonaj” (karşı casusluk) konularında kullanabiliyor. Bu yetkilerin nasıl olacağı gizli bir yönetmelikle düzenleniyor.
Bu yasal çerçeve, MİT’e ülke içinde yalnızca bir başka ülkenin gizli servisinin Türkiye’deki casusluk faaliyetine silahlı bir operasyonla karşılık verme yetkisini tanıyor. Bunun dışında kalan terör faaliyetlerine karşı operasyon yetkisi yalnızca polis ve jandarmada bulunuyor.
***
Bu uygulamayı dikkate aldığımızda, hükümetin yeni yasayla aldığı “dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konular”da MİT’i görevlendirme yetkisi, mevcut yasanın sunduğundan daha geniş bir çerçeve çıkarıyor karşımıza.
Kuşkusuz, bu ifadenin nasıl yorumlanacağı, buna bağlı olarak nasıl uygulanacağı, operasyonel yetki sınırlarında nerede durulacağı, ayrıca görevlendirmelerde ne tür örgüt ve yapılanmaların hedef alınacağı gibi sorular da kritik önem taşıyor.
Hükümet kanadı, TBMM’deki görüşmelerde MİT’in içteki kolluk yetkisinin casusluk suçları ile sınırlı olduğunu belirterek, operasyonel yetkinin genişlediği eleştirilerini püskürtmeye çalışmıştır.
Ancak tümüyle gizliliğin hâkim olduğu, uygulamanın daha çok gizli yönetmeliklerle düzenlendiği bir alanda bu tür soyut güvenceler yeterli görülemez.
Paylaş