Paylaş
Okurlarıma da kaçırmamalarını tavsiye ederim. Bizim gittiğimiz sinema solonunda maalesef pek az izleyici vardı. Kaba, küfürlü, vurdulu kırdılı bir film olsaydı daha çok izleyici bulabilirdi diye düşündüm, üzüldüm.
Filmi anlatacak değilim.
Güney Afrika’daki beyaz ırkçı rejimde Mandela müebbet hapse mahkûm ediliyor. Çok feci şartlar altında 27 yıl hapis yatıyor. Kin duyması için her sebep mevcut! Mandela’nın hapisten çıktığı dönemde yüzbinlerce siyah Afrikalı, yüzlerce yıllık beyaz sömürgeciliğinin biriktirdiği öfkeyle şiddete başvuruyor; yakıp yıkıyorlar, öldürüyorlar...
Mandela’nın büyük insan olmasının sebebi, hem şahsen kin ve intikam duygusuna kapılmaması hem kitlelerin öfkesine karşı çıkan bir lider olmasıdır.
HALK İRADESİ
Mandela’nın ikinci eşi Winnie, radikaldir, beyazlara karşı şiddete başvurulmasını savunmaktadır! Dışarıda on binler “şiddet” diye haykırırken, Winnie, kocası Nelson’a, “İşte halk iradesi, halkının iradesine uy” diyor...
Nelson Mandela’nın mealen cevabı:
“Ben bu halkın lideriyim. Bir liderin görevi, halkı yanlış yaptığı zaman ona da karşı çıkmak ve doğruyu göstermektir!”
Mandela büyük çabayla şiddeti tedricen azaltıyor, durduruyor. “Beyazlar düşmanımız değil, demokratik bir rejimi birlikte kuracağız” diyor. Öfkeli kitleleri, yapıcı davranışlara yöneltiyor.
Şiddet yanlısı aşırıları destekleyen eşi Winnie ile sadece siyaset yolları değil, hayat yolları da ayrılıyor, boşanıyorlar.
MANDELA NE İSTİYORDU?
Mandela beyazlarla müzakereye oturmuştur. Beyazların teklifi “yönetimi paylaşmak”tır; hükümette beyaz ve siyah kontenjanları olacak yani...
Mandela’nın cevabı:
“Hayır, biz sadece eşit genel oy istiyoruz!”
Mandela’nın isteği, evrensel hukukun gereği olan “eşit oy” hakkı ve Batılı anlamdaki demokrasidir. Şiddete karşı olduğu gibi, Güney Afrika topraklarında totaliter bir sistem peşinde de değildir; tehdit unsuru olsun diye silahlı bir örgütü yedekte tutmayı reddettiği gibi, sokak şiddetine de kararlılıkla karşı çıkmaktadır.
Beyazlarla siyahların eşit vatandaşlar olarak birlikte yaşamasını o sağladı; sömürgeciliğin biriktirdiği korkunç öfkelerin üstesinden gelerek yaptı bunu. 1994’te Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi, makamı beyaz De Klerk’ten törenle davraldı. Geçen yıl 5 Aralık’ta vefat ettiğinde dünya ona saygı duruşunda bulundu.
GANDHİ VE KING
Şiddetten sakınma felsefesinin büyük öncüsü Gandhi’dir; Hint halkı doğru bir tercihle ona “Mahatma” (Büyük Ruh) unvanını verdi. Gerçekten fevkalade mistik ve metafizik sezişleri olan bir “Büyük Ruh”tu. Bu vesile ile yönetmen Attenborough’un o muhteşem “Gandhi” filmini de hatırlatmak isterim.
Gandhi hukukçuydu, Mandela da öyle. Buradan hareketle hukukçuluğu kutsayacak değilim. Aynı felsefenin 20. yüzyıldaki diğer bir büyük ismi ABD’li siyahi lider Martin Luther King sosyoloji ve ilahiyat okumuştu.
Ben yine de iyi hukuk bilgisinin insanda hakkaniyet duygusunu güçlendireceğine inanırım.
Türkiye büyük imkânlara sahip. Ülkemizi büyük başarılara ulaştırabilecek sosyal ve ekonomik dinamizme sahip olduğumuz da bellidir. Fakat ciddi iki sorunumuz var: Kürt meselesi ve kutuplaşmacı siyaset...
Şiddete her şart altında karşı olmayı ve her şart altında hukuku siyasetten üstün tutmayı başarabilirsek, en zor sorunların bile çözümü kolaylaşır.
Paylaş