Paylaş
Bundan dört ay sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında tamamı spekülasyondan ibaret konuları gece gündüz konuşmakta gösterdiğimiz iştahı keşke 30 Mart seçiminden bir hafta önce yapılan ve kısa zamanda da sonucu açıklanan Yükseköğrenime Geçiş Sınavı (YGS) sonuçları için de gösterebilsek.
Sınavdan iki gün önce, 21 Mart’ta bu köşede ‘YGS’nin sonucunu daha sınav yapılmadan biliyoruz’ başlığıyla bir yazı yazmıştım. Bugün, zaten önceden, hatta yıllar öncesinden bildiğimiz sonuçlar hakkında bir kez daha konuşmak istiyorum.
Önce şu tabloya bir bakın, bunlar son dört yılın YGS’lerinde sınav türüne göre 40 soru üzerinden verilen doğru cevap ortalamaları:
Bu yıl YGS’de rekor kırıldı, 1 milyon 900 bin aday sınava girdi. Ama hiçbir yıl bu rakam 1 milyon 400 binin altına düşmedi. Sınav katılımcılarının yarıdan biraz azı o yıl liseyi bitirenler; geri kalanı bir kez daha şansını denemek isteyenlerden üniversitede okuduğu bölümü değiştirmek isteyene, hatta üniversite mezunlarına kadar değişiyor. Örneğin bu yıl 800 bine yakın aday taze lise mezunu olarak sınava girdi. Ve bu yıl da bir gerçek değişmedi, 50 bin civarında adayın cevap kâğıdı değerlendirmeye bile alınmadı; yani onlar sınavda sıfır aldılar.
Bu sonuçlar bize şunu söylüyor:
Çocuklarımızı 12 yıl boyunca Milli Eğitim Bakanlığı’na emanet ediyoruz ama bakanlık bizim çocuklarımız arasında müthiş bir ayrımcılık yapıyor, kabaca onların yüzde 10’unu iyi, yüzde 20-25’ini idare edecek kadar iyi eğitimden geçiriyor, ezici çoğunluğunu ise bir hayli düşük bir seviyede okuldan mezun ediyor.
YGS aynı zamanda lise bitirme sınavı anlamına gelseydi adayların yarıdan fazlası mezuniyetlerine yeterli notu alamayacaktı. Sınava katılanları tek bir kişi varsaysak ve o kişinin adı da Milli Eğitim Bakanlığı olsa, bakanlık bırakın üniversite kazanmayı liseyi bitiremeyecekti.
Özellikle son beş yılın tablosunu koydum; siz de görüyorsunuz, sınav başarısızlığı belli bir istikrar da sergiliyor aslında. Matematik ve fen alanlarındaki büyük başarısızlık böyle tabak gibi ortadayken ve uzun yıllardır eğitimin çıktısında hiçbir şey değişmiyorken, ülkemizin değişeceğini ve daha iyiye gideceğini düşünmek saf bir hayalden başka bir şey değil.
Eşitlikçilikten vazgeçemeyiz
EĞER ülkede yaşayan vatandaşlar arasında ekonomik eşitlik için devletin bir rolü olacaksa, o rolün oynanacağı en önemli alan eğitim.
Biz eğer liselerimizden mezun ettiğimiz öğrencilerimiz arasındaki eğitim seviyesi farkını azaltabilirsek o eşitliğe yaklaşmış, azaltamazsak da uzaklaşmış oluruz.
Şu grafiğe bir bakın. Normal şartlarda bu grafikteki eğrilerin birer çan eğrisine benziyor olması gerekir. Daha doğrusu çan eğrisine benzedikçe eşitlik artar. Aslında hakkını yemeyelim, bu grafik de bir eşitlik durumunu anlatıyor; ama sefalette eşitlik. Çanın (çan değil aslında burada iğne ucu) tepesinin solda olması, sınava katılanların ezici çoğunluğunun 5 sorudan azına doğru cevap verdiğini gösteriyor. Zaten doğru cevap ortalaması 40 soruda 6.1.
Toplumsal eşitsizliğin temeli böyle atılıyor; yoksul çocuklar yoksulluğa böyle mahkûm ediliyor.
Sınav sonuçlarını fena tutturmamışım
DEDİM ya, 21 Mart’ta ‘YGS’nin sonucunu önceden biliyoruz’ diye yazı yazdım; o yazıda 23 Mart günü yapılacak YGS’deki ortalama doğru cevapları da yazmışım.
Bakın, aynen şöyle demişim:
‘Sınava katılan adaylar, her birinden 40’ar soru sorulan test cinslerinden Türkçede ortalama 18, sosyal bilimlerde 12, matematikte 7.5-8 ve fen bilimlerinde 3.5-4 soruya doğru yanıt verecekler.’
Bir de yukarıdaki tabloya bakın.
Paylaş