Paylaş
Siyasette “dini değer, sembol ve kişilere aleni atıf yapılmamalıdır” diye yazıyor.
Değerli bir düşünür olan Güler’in bu yazısı Star gazetesinin “Açık Görüş” ekinde yayınlandı. Daha çok cemaati eleştiriyor. Dini değerleri kullanarak siyaset yapmanın yanlışlığını anlattığı için iktidara yönelik eleştirileri de var.
Din temelli siyasi mücadelelerin tarihte nelere yol açtığını hatırlatan Prof. Güler, son parti-cemaat kavgasının “bizi laikliğin yeni bir türünü kendi maslahatımız açısından tekrar düşünmeye zorunlu kıldığını” belirtiyor.
Daha önce de değerli yazar Sibel Eraslan, yine Star’da, parti-cemaat çatışmasını analiz eden makalesinde, “neredeyse laiklik işte bunun için gerekirmiş diyecek noktaya geldik” diye yazmıştı.
KİN, NEFRET, ŞİDDET
Hemen lehinde veya aleyhinde tavır almadan önce “Niye?” diye düşünmeliyiz. Niye “laikliğin yeni bir türü”, yani bana göre liberal bir laiklik lazım?... Ve niye siyasette din temelli siyasi kavgalardan sakınmak gerekir?
Evvela radikal ve baskıcı bir laikliğin nasıl toplumsal çalkantılara yol açtığını hem kendi tarihimizden hem Fransız tarihinden biliyoruz.
Dini söylemle siyaset yapılmasına gelince... Prof. Güler “tarih boyu toplumlara musallat olmuş dinden kaynaklanabilecek totalitarizm, fanatizm ve bağnazlıkları” hatırlatıyor. Din üzerinden siyasi kavga yapmanın, İslam’daki af, merhamet, sabır, hakkaniyet gibi değerleri unutturduğunu, “kin, nefret, şiddet, iftira, dogmatizm ve bağnazlıkları güçlendirdiğini” söylüyor.
Yaşanan da bu değil mi? Hiç “af, merhamet, sabır, hakkaniyet” değerlerini işitiyor muyuz?
Müzakere toplantıları olması gereken parti grupları bile öfke gösterilerine döndü.
GERİYE NE KALDI?
Örnekleri az değildir; dinsel ya da etnik kimliklerin öfkesiyle siyasi husumetler birleştiğinde, büyük kavgalar çıkıyor. 1970’lerde sağ-sol diye kutuplaşıp birbirimizi öldürdük. O kavgalardan geriye fikir diyebileceğimiz ne kaldı?!
Batı’da liberal, muhafazakâr ve sol partilerin ardında asırlara uzanan büyük felsefi birikimler vardır. Sözcülerini dinleyip yazarlarını okuduğunuzda bu derinliği, bu kaliteyi görürsünüz. Bugün öfkeyle kavga eden kalemşorlarımızdan genç nesillere ne kalacak?!
Tarihte Sünni mezhepler arasında bile kanlı kavgalar oldu; mezheplerini kabile ruhuyla algıladıkları için.
Aidiyet duygusunun bağnazlık, siyasi rekabetin de kavga haline gelmesinin acı ve kanlı tecrübelerinden artık ders almış olmamız gerekmiyor mu? Kılıçdaroğlu’na yapılan çirkin saldırı, kutuplaşmanın nelere yol açabileceği konusunda bizi derinden derine düşündürmelidir.
GÜLER’İN KİTABI
Prof. İlhami Güler’in 2010’da yayınladığı “İlhamiyyât, Dinî-Teolojik Aforizmalar” adlı iki cilt kitabı dikkat çekicidir. Kitabına şöyle bir ithaf yazmış:
“En iyi olarak bildiğini sandığı şeylerden bile şüphe edebilme cesaretini gösteren, hakikati elinin altında hazır değil; onu içinde ve ufuklarda arayan ve vicdanını kolay kandıramayan herkese...”
Sayın Güler’in kitabından iki paragrafı aktarıyorum size:
“Evliyası, mübarekleri, hazretleri, uluları, önderleri ve mukaddesleri bol olan toplumlar kolay kolay düşünemezler; düşünce ve değer üretemezler. Çünkü kendileri ‘küçük’tür...”
“Türkiye’de siyaset, ‘millete hizmet’ adı altında kişisel çıkar, prestij, itibar, makam, ün ve popülerlik için yapılmaktadır. Bundan dolayı da kolayca alışkanlık ve bağımlılık yaratmaktadır. Bırakmak zorunda kalanlar, krize girer...”
Hemen kabul veya reddetmeden, araştırmak ve düşünmek gerekiyor, değil mi?
Paylaş