Dönüşte çok önemli bir şey açıklayacağım

KİMSE inime girmeden ben kendiliğimden, yurtdışına kaçtım...

Haberin Devamı

Geceyi memleketimden uzak bir yerde tamamladım.
Gün ağarırken, penceremden uzanan denize bakarken, sabah kahvesinin ilk damlasının mutluluğunu yeniden keşfettim.
Sabaha karşı çok eskilerde bıraktığım Rita Pavone’nin “Come te non c’e nessuno”sunu defalarca dinledim.
Sonra Şili’de darbecilerin öldürdüğü Victor Jara’nın yıllardır dinlemediğim şarkısına döndüm.
“Te recuerdo amanda...”
İnimin bütün toksik karanlığı aydınlanmaya başladı.
Daha yenilere geldim.
Kings of Convenience söylemeye başladı.
“Homesick...”

* * *

Sıla hasreti...
Hangi sılaya hasret çektiğimi düşündüm...
Kirli bir havuzun dibinde bulunan küçücük bir çocuğun göçmüş bedeninden bile nefret ve kin imal etmeyi başaran insanların yaşadığı bir ülkenin hasreti mi...
Tam aksine oradan kaçıp geldim...
Yeni bir liman bulmaya, yeni bir limana demirlemeye...

* * *

Haberin Devamı

Yanımdan hiç ayırmadığım defterimi açtım...
Tim Burton’un son filmi “Dark Shadows”dan yazdığım o senaryo kırıntısını bir daha okudum:
“İnsanlar canavarlaşabiliyorsa, canavarlar da insanlaşabilir...”
Acaba öyle bir umut var mı diye düşündüm...
Tekrar insanlaşmak...
Artık eminim, tekrar insanlaşmak, ufku olmayan denize açılan bir pencerenin önünde sabah kahvesinin keyfini yeniden keşfetmekle başlıyor...
Bunları düşünürken, Souad Massi, harika şarkısı “Ghir Enta”yı söylüyor...
Spotify’ın shuffle’ı, her üç dakikada bir yeni bir sürprizle bagajımın son ağırlıklarını sırtımdan alıyor.
Arapçanın tuhaf cazibesi kulağıma fısıldıyor:
“Yeni bir hayat başlıyor...”
Pencerelerimin önündeki nehirlerin yerini okyanus alıyor...
Rüyalarımın tabirlerinden kurtuluyorum, kendimi geleceğin hayallerinin gönüllü esaretine emanet ediyorum...
Fark ediyorum ki, ülkemdeki hayat meğer son yıllarda ne kadar ağırlaşmış...
Ne kadar dik durmaya çalışmışsam da, sırtım bir o kadar kamburlaşmış...
Hafiflemem lazımmış...

* * *

Ne zaman içimdeki bir şeyleri öldürmek istesem, Tarantino’nun “Kill Bill”ini seyrediyorum.
Filmin kahramanlarından biri, bir gözünü kaybetmiş kötü kadın Elle Driver...
Gözünü savaş sanatları hocası Mai Pai çıkarmıştır.
Uma Thurman’ın oynadığı Gelin, ikisinden birinin ölümü ile bitecek dövüşün ortasında Elle Driver’a sorar:
“Gözünü çıkaracak kadar sinirlendirmek için Mai Pai’ya ne dedin?”
Cevap verir:
“Sefil, budala, bunak...”
Dövüşün sonunda, Elle Driver’ın öteki gözünü de Gelin çıkarır...
Demek ki, bazı kelimeler, göz çıkaracak kadar acıtırmış...
İşte bütün bu kelimeleri arkamda bırakarak geldim bir başka denizin kenarına...
Okyanustan odama giren yosunlu gökyüzü, sabah kahvemin toksinlerini aldı götürdü...

* * *

Haberin Devamı

Güneş yükselirken, otelin terasına çıktım...
Aklıma Marcello Mastroianni ve Sophia Loren’in oynadığı “Özel Bir Gün” filmi geldi...
Aşağıda sokaklarda faşizmin en büyük ayinlerinden biri başlarken, güzelliği ve kadınlığı hoyrat bir koca ve çocuklarının altında ezilmiş bir kadınla, faşizmin karanlık gölgesinde gay’liğini yaşamaya çalışan bir erkeğin geçirdiği çok özel günü hatırladım.
Terasta iplere asılan beyaz çarşaflar, sanki ertesi sabah dağılmayı hak etmiş bir yatağa serilmeye hazırlanıyor gibiydi...
Terasta o filmi hayalimde seyrederken, ben de ertesi sabah bir kahveyle başlayacak özel günüme hazırlanıyordum...
Harika bir şişe şarabı açacağım, sırtımdaki bagajı şişeye konulmuş bir mektup gibi okyanusa bırakacağım harika bir günü hayal ediyordum.

* * *

Haberin Devamı

Dün, faşizm bana çok uzaklarda kalmıştı...

* * *

Sonra “Faris Kuseyri’nin, “Orontes Mensurları” kitabını açtım ve o satırları okudum:
“Sabah ezanında çağıran sıla, akşam ezanında yol tutan gurbet, bilin ki nereye gidersem gideyim içimde hep o lanetli seyyah koşuşturuyor...”

* * *

Dün fark ettim ki, her nisan gibi bu nisan da çok yorulmuşum...
Cesare Pavese, öyle yorgun bir gününde, otel odasına kapanmış ve şöyle demişti:
“Artık yazacak bir şey kalmadı. Eylem gerek...”
Sonra intihar etmişti...
Bense dün gece başka bir otel odasında, başka bir karar verdim.
Yaşamaya devam etmek.
Bunu yeniden öğrenmek için sizden 2 gün izin istiyorum.
Dönüşte size çok önemli bir şey açıklayacağım...
Türkiye’nin geleceğine bakış açımı köklü biçimde değiştirecek çok önemli bir şey....
Bunun için iç dünyamı biraz yoluna koymam, öfkelerimi derleyip toparlamam, zihniyetimde güzel bir bahar temizliği yapmam gerekiyor.
İki gün müsaade...
Cuma günü buluşmak üzere...

Yazarın Tüm Yazıları