Paylaş
- Memleketin bir bölümünde hiç olmayan bir siyasi parti nasıl Türkiye’nin partisi olabilir?
- Böyle bir CHP sosyal demokrat ya da solcu olabilir mi?
Ağırdır bu sorular.
Ama ağır olduğu kadar da doğrudur.
- Yönetimi işçi, köylü emekçilerden uzaklaşmış bir sosyal demokrat parti nasıl olabilir?
- Daha çok bürokratlar, diplomatlar tarafından yönetilen bir parti, sosyal demokrat düşüncenin neresinde hayat bulabilir.
- Ulusalcılıkla memleketçilik arasında savrulan statükocu bir devlet/kanun partisi olmaktan kurtulabilir mi?
Türkiye sosyal demokrat hareketi elbette bu soruları tartışacaktır; Türkiye demokrasisi için tartışmalıdır. Ama yalnız CHP’nin içinde değil artık. Çünkü CHP kaldıramıyor bu cesareti.
BDP/HDP’YE DİKKAT
CHP’nin de ötesinde tartışılması gereken bu soruların bir başka kıyısında önemli bir gerçek büyümektedir.
BDP Ve HDP gerçeği.
Bu seçimler bir kez daha ve çok net olarak göstermiştir ki...
Türkiye’nin yakın ve uzak geleceğinde, Kürt kimliği demokratik bir çarpandır.
Her türlü siyasi gelişmenin belirleyici etkenidir.
Bir dönem Mesut Yılmaz’ın söylediği, “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözüne, “Türkiye’nin yolu” diye bir ek yapılabilir artık.
Ama benim söz ettiğim, Kürt kimliğinin bir ırk tercihi ya da bir oy toplamı olması değildir.
Kürt siyasetinin en genel anlamda Türkiye siyasetine olan katkısıdır anlatmak istediğim.
Açıkça görünüyor ki, öğrenecek çok şey var o siyasetten. İleri demokrasinin ipuçları var orada.
BDP-HDP’den söz ediyorum.
KADININ YERİ: Siyasette kadın kimliğinin en geniş anlamda yer bulduğu bir yapıdır bu.
Eşbaşkanlık tanımıyla hem yerelde hem de genelde siyasette çözüm arayışlarının kadın kimliğinin kuyumcu titizliğine bırakılmasıdır bu gelişme.
Üstelik feodal kalıntıların, erkek egemen cemaatlerin, aşiretlerin en yoğun olduğu bir coğrafyada gelişiyor Kürt kadınının siyasetteki kimliği. Yalnızca bu yüzden bile önemlidir.
YERİNDEN YÖNETİM: Yakın gelecekte en çok tartışacağımız cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de belirleyici olacaktır. Yüzde 7 civarındaki oy, cumhurbaşkanı seçimlerinde dikkat çekecektir.
Seçime giren cumhurbaşkanı adayı, halkın önünde çözüm süreci ve demokratikleşme talepleri için mutlak bir şeyler söylemek zorunda kalacaktır.
Ki bu etki, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından çok önemlidir.
Bir süre önce BDP çözüm süreciyle ilgili 17 sayfalık bir anayasal proje yayınlamıştı.
Bana göre Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından hazırlanmış en kapsamlı ve net projeydi bu.
İMRALI MESELESİ: Kan çanağına dönmüş bir çatışma tarihinin ardından, barış sürecine giren Türkiye’de artık bir Abdullah Öcalan gerçeği vardır.
Oslo sürecinden bugünkü APO-MİT-Kandil görüşmelerine kadar, Öcalan “stratejik belirleyici”lerden birisi konumundadır.
İster öfke duyun, ister kızın, ister nefret yaratın...
Geliştirdiği çözümler Türkiye siyaseti açısından önemlidir.
Evet halkların varoluş tarihlerinde mutlak kan vardır.
Ama halkların demokrasi tarihinde de mutlak bir barış süreci vardır.
Türkiye o barış sürecinin belki de en önemli dönemlerinden birisine giriyor.
Ağustos ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimi bu sürecin kilit oylamasıdır.
Çünkü halklar bir ortak noktada başkanlarını seçecektir. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı doğal olarak “başkanlık psikolojisi”ni getirecektir.
Bu açıdan bakınca avukat dostumun sorduğu soruların ağırlığı daha da artmaktadır.
Diyarbakır’da olmayan, Van’da bulunmayan, Siirt’e hiç uğramayan, Hakkâri’de tabelası düşen bir CHP, en azından psikolojik olarak bir Türkiye partisi olabilir mi.
Barış ve demokratikleşme süreci için cesur bir söylem kuramayan CHP nereye gidebilir.
Ulusalcılık pastasında dilim dilim küçülmekten başka ne olabilir.
Böyle bir küçülme Türkiye demokrasisi için hayırlı değildir. Güdüktür.
Sosyal demokrasinin halk kitlelerine açılamadığı bir ülkede demokrasi topaldır. En azından cesur kararlar alacak olan iktidara karşı, milliyetçiliği tetikleyen bir sosyal demokrat görünümlü parti ülkeyi sürekli olarak topal bir demokrasiye sürükleyecektir.
Kanun/devlet partisi olarak her türlü gelişmede cesareti kısıtlayacaktır.
İşte bütün bu ağır soruların bir cevabı olsun diye yazıyorum.
Belki bazılarına çok zor gibi gelecek ama, BDP Kürt partisi olmaktan çıkıp, Türkiye sosyal demokrat hareketinin merkezine oturmak istiyor olabilir. İster inanın ister inanmayın, hatta kızabilirsiniz de ama HDP bunun ilk adımıdır.
Nüvesidir.
Bir dönem değerli insan Fehmi Işıklar söylemişti: “Gelin siyaseti cesaretten ve özgürlükten başlatalım. Birbirimizden korkmamayı öğrenelim.”
Erdal İnönü çok önemsemişti bu sözü.
SHP’yle Meclis’i gören Kürt kökenli vekiller ayrılıp DEP’i kurmuştu.
Böyle bir doğumdu bu. Kürt partisi için bir nevi sezaryendi.
Peki şimdi normal bir doğum olabilir mi acaba?
Kürt partisi tabelasından kurtulup, Türkiye partisi olmaya aday HDP’den merkezde ve kuvvetli bir sosyal demokrat tartışma doğabilir mi?
Dikkat edin, ben Kemal Derviş’in Finansal Times’da yazdığı gibi CHP’yi sorgulamıyorum artık...
Ağır değil mi?
Paylaş