Paylaş
‘Koruma ve kullanma esasları’ ifadesiyle yine tüylerimiz diken diken oldu. Zira oradaki ‘koruma’nın kullanmaya hizmet edeceği, ülke çapında tüm sulak alanların yapılaşmaya açılabileceği tecrübelerimizle sabit. Bu yönetmeliği hazırlayanların asıl niyetinin 3. Havalimanı veya Kanal İstanbul’un yapılacağı araziyi imara açmak olduğunu kestirebilmek için uzay mühendisi olmaya gerek yok, ortalama zekâ da yetiyor.
Her ne kadar Orman Bakanlığı bu alanda “sulak alan” olmadığını söylese de, biliyoruz ki ÇED sürecini takip etmek için Çevre Bakanlığı’nın kurduğu İzleme Değerlendirme Kurulu’nun son toplantısında ÇED raporundaki “sulak alan” ifadeleri çıkarılıp “su birikintisi” yazıldı.
*
Geçtiğimiz günlerde TEMA, onlarca biliminsanının çalışmalarıyla ortaya çıkan “İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje” adlı raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Bu raporda Dr. Atom Damalı İstanbul’un su varlıkları açısından kısıtlı imkânlara sahip olduğunu net bir şekilde anlatıyor.
İstanbul’da halkın en önemli ihtiyacı olan suyun temin edilmesinin tek yolu, içme suyu havzalarından gelen yağmur sularının barajlarda toplanması. İstanbul’un ormanlık kuzeybatı ve kuzeydoğu bölgeleri şehrin su ihtiyacını karşılayacak içme suyu havzaları. Ama İstanbul’da nüfus o denli arttı ki bu havzalar yeterli değil, tüm Trakya havzaları ve Melen Çayı’na kadar tüm havzalar İstanbul’a su temini için kullanılıyor.
*
Prof. Dr. Doğanay Tolunay 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul projelerinin göller ve su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini sıralıyor.
İstanbul’un içme suyu kaynağı olan Durusu (Terkos) Gölü ve İstanbul’da tüketilen suyun yüzde 6.7’sini karşılayan Sazlıdere Barajı öncelikle etkilenecek su yüzeyleri.
Kanal İstanbul güzergâhı bu bölgeden geçirilirse Sazlıdere Barajı kullanım dışı kalacak.
Silivri, Çatalca ve Büyükçekmece altında yoğunlaşmış yeraltı suyu havzalarına inşa edilecek kanaldan sızıntı olursa Avrupa yakasındaki yeraltı suları geri dönüşü olmayacak şekilde tuzlanacak.
3. Havalimanı yüzünden Durusu Gölü’nde hem havza alanı küçülecek hem kirlenmeler olacak.
Durusu Gölü’nün denizle arasındaki kumulun durdurulması için yapılan Sahil Çamı ağaçlandırmaları yerleşim baskısıyla zarar görecek. Kumul hareketleri yeniden başlayacak, göl dolacak.
Canlı yaşamı barındıran 70 sulak alan, akar ve kuru dereler ortadan kaldırılacak.
İnşaat çalışmaları aşamasında akarsuların yataklarının tahrip edilmesi sonucu Terkos Gölü, Alibey Barajı ve Pirinççi Barajı’nın su toplama miktarları azalacak, kirlilik yükleri artacak.
Projeler tamamlanıp bu bölgelerde nüfus yoğunlaşınca ve sanayileşme artınca bu sular leş gibi olacak.
*
Çevre Bakanı’nın “Çevre Müslümanların helal malıdır” dediği, Orman Bakanı’nın yağmur duasına çıktığı bir ülkede otoritenin sularımızı korumak yerine kullanıma açacak düzenlemeler yapmasına şaşırmamalı elbet.
Ama bir yandan da unutmamalıyız ki İstanbul’da başlatılan bu yağma projeleri kentin su ihtiyacını karşılaması önünde ciddi tehdit oluşturuyor, suya ihtiyacı olan ekosistem açısından da büyük risk yaratıyor.
Yakın zamanda şiddetli bir kuraklık yaşayacağımız çok kuvvetli delillerle ortaya konmuşken içme suyu havzalarının mutlaka korunması gerekiyor.
Hal böyleyken ve su hayat iken...
Siyasi iktidar sulak alanlarımıza beton dökerek hayatımıza kastediyor.
Paylaş