Paylaş
Ve nihayet iki gün önce doktora giderek “yakın gözlüğü” edinmiş biri olarak başlıktaki soruya “Evet” desem başım ağrımaz!
Hem böylece “An itibariyle 1.5 numara gözlük gerektiren bir illettir canımın içleri!” diyerek cevabıma bilimsel bir dayanak da oluşturabilirim.
Ama bu soruya daha iyi cevabı olan birini tanıdım yakın zamanda; siz de tanışırsanız memnun olurum.
*
“Kitap okumak hakkında yazılmış kitaplar” başlıklı bir liste yapmam gerekseydi (niye yapacaksam artık?!) yakın zamana kadar birinci sıraya yerleştireceğim eser belliydi:
Umberto Eco ve Jean-Claude Carrière’nin söyleşisinden derlenen “Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın”.
Ancak, Mikita Brottman’ın “Okuma İlleti: Yalnız Başına Yapılan Ahlaksızlık”ını yeni bitirdim, sayfalarının dumanı tütüyor hâlâ ve listede birinciliği ona vermek zorundayım.
Önce “illet ve ahlaksızlık” mevzuuna bir açıklık getirelim.
Oxford Üniversitesi’nde İngiliz dili ve edebiyatı üstüne psikanaliz eğitimi alan Brottman, popüler kültürle dirsek teması olan bir yazar, psikanalist, akademisyen.
Kitabının orijinal adı olan “The Solitary Vice”, yani “Yalnız başına yapılan ahlaksızlık”, Viktorya döneminde hem ahlaki hem de bedensel çöküntüye yol açan lanetli bir işi(!), mastürbasyonu işaret eden bir ifade.
Mikita Hanım, bir zamanlar okumanın da ahlaksızlık olduğunu örneklerle anlattıktan sonra ortak yönlerin altını çizmekle başlıyor işe:
-İkisi de de genellikle yalnız başına ve mahremiyet içinde yapılır.
-İkisi de genellikle gece uykuya dalmadan önce yatakta gerçekleştirilir.
-İkisi de fantezileri, hayal gücünü devreye sokar.
-İkisi de genç yaşta edinilen ve ileriki yaşlara kadar süren/kurtulamadığımız alışkanlıklara dönüşür.
Örnekleri devam ediyor, “çaktınız nasıl olsa köfteyi” burada duralım...
*
Mikita Brottman çoğunlukla kendi hayatından, deneyimlerinden ve şüphesiz okuduğu/okuttuğu kitaplardan hareketle “okuma eylemine” dair bir psikanaliz raporu sunuyor ve belki şaşıracaksınız ama bunu gayet eğlenceli bir şekilde yapıyor.
“Cesur” veya “Haddini bilmez şey!” dedirtecek tahliller yapıyor. Mesela “Don Kişot bütün üniversite okuma listelerinden çıkarılmalı” diyor, diyebiliyor.
Klasiklerin üstüne yürüyebiliyor, anlaşılmasa da anlaşılmış gibi yapılan veya okunmasa da okunmuş gibi yapılabilen kitapları sıralıyor.
Kitap okumak temalı klişelerle dalgasını geçiyor, bir fetiş, bir bağımlılık, bir yalıtım aracı olma haliyle yüzleşiyor.
Bütün bunları yaparken kitap okumayı aşırı yüceltmek veya küçümsemek gibi hatalara düşmüyor; bu zor çizgide ayakta kalmayı başarıyor.
Aslında tahmin edebileceğiniz üzere kitap okumayı çok seviyor.
Cevabını aradığı soru özetle şudur diyebilirim: “Kitap okumak her zaman iyi midir?”
Ve bu cevabı da bir kitap aracılığıyla arıyor!
(Mikita Brottman, Okuma İlleti, Çeviren: Mesut Şenol, Paloma Yayınevi, 2014)
Paylaş