Paylaş
Peki nedir?
İfade özgürlüğünün temel alanlarından biridir.
*
Başta Twitter olmak üzere sosyal medya, dünyada ifade özgürlüğünün temel alanlarından biri olarak görülmektedir.
Kısıtlanırsa ifade özgürlüğü kısıtlanmış olur.
Kısıtlayanlara “kitap yakanlar” muamelesi yapılması bundandır.
*
İran’da Ahmedinejat yapmıştı bu işi.
Twitter’ı İran’daki iç karışıklıkların sorumlusu olarak görmüş, İran açısından “gayrimilli” ilan etmiş ve yasaklamıştı.
Peki ne oldu?
İran’da da Twitter yasağı payidar olamadı, devran döndü ve yasak kalktı.
İran’da bile sürdürülemeyen bir yasak, Türkiye’de mi sürdürülecek?
*
Arap Baharı’nın en önemli tetikleyicilerinden biridir Twitter ve sosyal medya.
Mübarek’i yerinden etmiştir mesela...
O zaman Mübarek de Twitter için “gayrimilli” diyor ve yasaklamaya çalışıyordu.
Tam bu sırada...
Bugün Türkiye’de Twitter’ın yasaklanması gerektiğini savunanlar, “İyi ki Twitter var, bak nasıl da deviriyor Mübarek rejimini” diye selama duruyorlardı.
Hiçbirinin aklından geçmiyordu “Twitter yabancı ve gayrimilli bir şirkettir, ne işi var Mısır’da” demek.
*
Twitter, diktatörlerin “gayrimilli” nitelemesinin arkasına saklanarak yasaklamaya kalktığı bir ifade özgürlüğü alanı...
Türkiye’nin bu düzlemde yer almaması gerekiyordu.
Gerekeni Anayasa Mahkemesi yaptı.
Böylece ülkemiz ifade özgürlüğünü sınırlayan bir ülke olmak durumundan kurtulmuş oldu.
*
Eğer ille de “milli duruş” ya da “milli tavır” aranıyorsa...
Anayasa Mahkemesi’nin kararında aranmalıdır.
Aşağılamayalım ama şunları da söyleyelim
MUHAFAZAKÂR seçmenin en aşağılık bir dille aşağılanmasına karşı öfke doluyum.
Kendilerini gayet gerekçesiz bir şekilde yukarılarda bir yerlerde konumlandıran bazı tipler, ağızlarını her açtıklarında cahil falan demiyorlar mı? İsyan ediyorum.
*
Ama aşağılama ve küçümseme karşısında büyük bir öfke duyuyorum diye “muhafazakâr seçmen goygoyculuğu” da yapmam.
*
İster kabul edilsin, ister kabul edilmesin...
“Muhafazakâr seçmen”, son seçimde “pek de ilkeli bir yerde” durmadığını ortaya koymuştur.
*
Soruyorum:
Seçim sonuçlarına bakarak muhafazakâr seçmenin...
-Başkalarının hakları ve özgürlükleri konusunda duyarlı olduklarını söyleyebilir miyiz?
-“Farklılıklara saygı” ve “toplumsal barış” meselelerini acayip dert ettiklerini söyleyebilir miyiz?
-“İlkesel duruş” diye bir kaygılarının olduğunu söyleyebilir miyiz?
-“Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü” ilkesini her zaman ve her dönem için geçerli sayabildiklerini söyleyebilir miyiz?
-Dince kutsal sayılan değerlerle alay edilmesi konusunda her zaman ve her şartta duyarlı olduklarını söyleyebilir miyiz?
-“Adil bir yargı” konusunda hassasiyetleri olduğunu söyleyebilir miyiz?
-Yolsuzluk, rüşvet iddiaları konusunda süper duyarlı olduklarını söyleyebilir miyiz?
Ben söyleyemiyorum.
*
Ama durun bir dakika!
Bu konularda muhafazakâr seçmen çok duyarsız da diğer kesimler pek mi duyarlı?
-Bugün özgürlük ve haklar diyenler, yarın iktidarda geldiklerinde başkalarının hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı olacaklar mı?
-Bugün “adil yargı, toplumsal barış” diyenler, kendi iktidarlarında da aynı şeyleri söyleyecekler mi?
-Bugün işbaşındakilerle ilgili yolsuzluk iddialarını ellerinde sallayanlar, yarın kendi iktidarlarında ortaya çıkabilecek yolsuzluk iddiaları karşısında aynı enerjiyi sergilerler mi?
Ben bu sorulara gayet emin bir tarzda “olacaklar, söyleyecekler, sergilerler” diye cevap veremiyorum.
*
Galiba en iyisi daha fazla tatava yapmadan şu kutlu sözü söyleyip geçmek:
“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz”.
Senaryolardaki üç adam
TÜRKİYE’nin yakın geleceğinde üç isim öne çıkıyor:
-TAYYİP ERDOĞAN.
-ABDULLAH GÜL.
-HAŞİM KILIÇ.
*
Bu isimlere senaryolar bağlamında bakalım:
*
TAYYİP ERDOĞAN:
Her şey onun ne yapacağına bağlı.
Önünde iki yol var:
-BİR: Ya “seçimi kazandım, düşmanlarım perişan, biraz daha miting yapıp yüzde 60’ı olmasa da yüzde 55’i kolayca bulurum” yaklaşımıyla Çankaya’ya çıkacak ve “Abdullah kardeşimi de başbakanlığa uygun buldum” diyecek.
-İKİ: Ya da “Abdullah kardeşim cumhurbaşkanlığına aday olsun, ben başbakanlıkta kalayım” diyerek “üç dönem kuralı”nı değiştirecek.
Tayyip Erdoğan bu iki formülden birini deneyecek.
Henüz bir karar vermiş değil.
*
ABDULLAH GÜL:
Durumu Tayyip Erdoğan’ın kararına bağlı...
İki formülden birinde kendine biçilen rolü oynayacak.
Abdullah Gül, bu zamana kadar Erdoğan’la çatışmaya girmedi ama Erdoğan’dan farklı bir lider olduğunu da topluma yansıtmaya çalıştı.
Bazen başardı, bazen başaramadı...
Ama yapmak istediği buydu.
Fakat gelinen son noktada...
Yani yerel seçimin başarısının ardından...
Abdullah Gül’ün bu yaklaşımını sürdürmesi çok güç...
Erdoğan, bu tarzın sürdürülmesine izin vermeyecek gibi...
İşte bu noktada Abdullah Gül, “Dünyadan tecrit olmayı göze almış, içeride siyasi uzlaşmayı önemsemeyen bir siyasi misyonla daha ne kadar devam edebilirim” diye bir kaygı duyabilir.
Böylesi bir kaygının nasıl sonuç vereceği ise gayet belirsiz...
*
HAŞİM KILIÇ:
Anayasa Mahkemesi’nin son dönemde verdiği özgürlükçü kararların ardından gözler Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatıyla kendisine çevrilmiş durumda.
Fakat önümüzdeki yakın gelecekte iki formül var:
-BİR: Cumhurbaşkanı Erdoğan / Başbakan Gül.
-İKİ: Cumhurbaşkanı Gül / Başbakan Erdoğan.
Görüldüğü gibi bu iki formülde de ona yer yok.
Gözlerin Haşim Kılıç’a çevrilebilmesi için bu iki formülün dışında bir formülün geçerlilik kazanması gerekir.
Mesela “daha geniş bir uzlaşma” ihtiyacının belirmesi gerekir.
Şu anda böyle bir ihtiyaç yok.
Ama böyle bir ihtiyaç doğarsa adı en çok geçecek isim Haşim Kılıç olacaktır.
Paylaş