Paylaş
Resmi açıklama olmadan konuşmak da anlamsız; çünkü gazetelerin veya haber ajanslarının rakamları birbirini tutmuyor, ayrıca yeterli ayrıntıdan da yoksun.
Ama o detaylara çok ihtiyaç olmadan yapılabilecek analizler de var. Çünkü her seçim, aslında ülkenin siyasi coğrafyası ve geleceği için çok şey söyler.
Partiler de, siyasetle yakından ilgili bireyler de, seçim sonuçlarına gerçekçi bir gözle bakmaktan çekinmemeli. Evet insan kendi kendini kandırmaya eğilimlidir; rakamları eğip bükerek yorumlamak da mümkündür ama duygusal bakıştan ne kadar uzaklaşılırsa bence doğru sonuca o kadar yaklaşılır.
Bu seçimin sonucuyla birlikte artık iyice belirginleşen ama esasen son dört-beş seçimdir gözlenen bir olgu var: Ülkemizde, yurt çapında siyasi rekabetin içinde olan, çoğu yerde birinci, bazı yerlerde ikinci ve az sayıda yerde de üçüncü parti konumunda olan bir tek parti var, Adalet ve Kalkınma Partisi.
Ve bu partinin çeşitli yerel rakipleri var. Bu yerel rekabetin en belirgini, Güneydoğu Anadolu ve kısmen Doğu Anadolu’da BDP ile AK Parti arasında olanı.
Ama Trakya’da, İstanbul’da, Ege’nin sahil şeridinde, Akdeniz sahil şeridinin bir bölümünde, Ankara ve Eskişehir başta olmak üzere bazı kentlerde rekabet AK Parti ile CHP arasında. Bu bölgelerde kısmen MHP etkinliği de var ama çok sınırlı.
Buna karşılık iç Ege, bazı iç Anadolu kentlerinde rekabet AK Parti ile MHP arasında.
En çok oy alan üçüncü parti olmasına rağmen Milliyetçi Hareket Partisi’nin, ikinci parti CHP ile kıyaslandığında ülke sathına daha yeknesak dağıldığı, CHP’de ise oyların belli şehirler, hatta o şehirlerin belli ilçelerinde toplandığı görülüyor.
AK Parti açısından bakıldığında, bu partinin ülke genelinde oy oranının yüzde 20’nin altında olduğu çok az sayıda kent ve ilçe var. Buna karşılık, CHP, MHP ve BDP’nin yüzde 10 bile alamadığı çok sayıda şehir ve ilçe var.
CHP belki coğrafi anlamda ülkenin önemli bir bölümünde bir varlık gösteremiyor, yüzde 10 bile alamıyor ama bu parti önemli nüfus merkezlerinde çok ciddi bir varlığa sahip. Zaten o sayede ikinci parti oluyor.
11 milyonu aşkın oy almak, ikinci büyük parti olmak çok önemli elbette ama bu oyların dağılımındaki coğrafi dengesizlik bir sıkıntı kaynağı.
‘Türkiye’nin birleştirici gücü...’
BU seçimde CHP’nin sloganı buydu: ‘Türkiye’nin birleştirici gücü...’
Bu sloganın CHP’yi ne kadar temsil ettiğini uzun uzun tartışmak mümkün ama bizi bir yere götürmez.
Az önce söz ettim, seçim sonucu oy dağılım haritaları bize AK Parti dışında hiçbir partinin Türkiye sathında coğrafi olarak yaygın bir güce sahip olmadığını gösteriyor.
Burada, AK Parti için ‘Türkiye’nin gerçek birleştirici gücü’ demeyeceğim; çünkü çoğulcu bir demokraside ‘birleştirici güç’lük iddiasının en az iki parti tarafından gerçekleştirilmesi gerekir; tek partinin bunu yapması demokrasi açısından türlü çeşitli sakıncalar doğurur. Nitekim o sakıncaların çoğunu halen yaşıyoruz.
Bir ‘tek parti demokrasisi’ yaşamak yerine gerçek bir demokrasi yaşamak istiyorsak, CHP’nin ‘Türkiye’nin birleştirici gücü’ olma iddiasını gerçekleştirmesini dilememiz gerekiyor.
Yoksa, Türkiye’nin bugünkü ruhen bölünmüş hali giderek kurumsallaşacak; özel hayatlara da sirayet eden siyasi kutuplaşma hepimizi tanınmaz hale getirecek.
‘Tek parti demokrasisi’ mi olurmuş?
İNGİLİZCEDE güzel bir deyiş var: ‘Contradiction in terms’.
Kendi kendisiyle çelişen iki kelimenin tek bir kavram içinde kullanılması anlamında.
‘Tek parti demokrasisi’ de böyle bir şey işte. Tek partinin demokrasisi olmaz, diktatörlüğü olur ancak.
Türkiye’nin o beğenmediğimiz 60’lı, 70’li yılları bile siyasi rekabet açısından ülke çapınca birbiriyle yarışan birden fazla partinin olduğu daha dengeli yıllardı; oysa AK Parti iktidarının ikinci döneminden itibaren zaten bozuk olan dengenin iyice kötüleştiğini, bu dengesiz siyasi rekabetin de kurumsallaştığını görüyoruz.
Burada kusuru AK Parti’de değil de rakiplerinde aramak gerekiyor sanırım.
Paylaş