Paylaş
Baba ve oğul arasında geçen ve evdeki paraların “sıfırlanması” talimatının verildiği konuşma!
Paralar yakın akrabaların, eşin dostun evine dağıtılmış, ama yine bitmemiş ve elde 30 milyon Euro daha kalmıştı!
Tempo dergisinin nisan sayısında “Parasını sıfırlamak isteyenler için dev hizmet” başlıklı şahane bir grafik haber yayınlandı.
Mesela 1 milyon dolar para 17 santimetre yüksekliğinde, 30 santimetre eninde bir balya yapıyor ve ağırlığı sadece 10 kilo.
Böyle bir şeyi taşımak da, sıfırlamak da kolay!
Ama 100 milyon dolara çıktığınız anda işler karışıyor.
Bir paletin üzerine bunu yerleştirirseniz 1 metre 75 santim yüksekliğinde bir “paketiniz” oluyor.
Evde bulunduracaksanız, bunun için ayrı bir oda tahsis etmelisiniz ve sıfırlamak isterseniz 60 yataklı 18 hastane yaptırmanız gerekecek. Sıfırlanması hayli zor yani.
Grafikte yüz dolarlık banknot paketleri ile üç kişilik bir koltuk yapılmış, geriye hâlâ 53 milyon dolar kalmış!
Evde bir ara 1 milyar dolar olduğu da söylenmişti ama bu imkânsız! Ağırlığı bir tonu geçiyor, bunu bir eve sığdırmak mümkün olmaz.
Bir de şunu merak ediyorum ama yanıtını kolayca alabileceğimizi de zannetmiyorum.
Biliyorsunuz, seçim sonuçlarından sonra “yolsuzlukların halkın çoğunluğunun umurunda olmadığı” ileri sürüldü.
Nasıl bir aritmetik ben anlayamadım gerçi, çünkü “yolsuzlukları onaylamayıp, AKP dışında partilere oy verenlerin” oranı neresinden baksanız yüzde 56’ya geliyor.
“Küsuratlı insan” olmayacağına göre her on kişiden 6’sının yolsuzlukları onaylamadığını söyleyebiliriz.
Neyse konu bu değil, benim merak ettiğim şu: Yandaş medyada halkın yolsuzlukları onayladığını okuyan oğlan, babasını arayıp “Alo babacığım, dağıttığımız paraları toplayıp yerine geri koyayım mı” diye sormuş mudur, sormamış mıdır?
Bizi bırakın da işinizi düzgün yapın
SEÇİM sonuçlarının açıklanmasından bu yana yandaş medyada tatlı bir sevinç var.
Olabilir. İnsan taraftarı olduğu bir siyasi partinin seçim kazanmasından mutlu olabilir, bunun bir sakıncası yok.
Bu sevincin verdiği gazla, AKP iktidarının icraatlarıyla mutabık olmayanlara, özellikle de gazetecilere “Yanlış yaptınız, doğruyu şimdi görün bari” gibisinden tavsiyelerde de bulunuyorlar.
İstiyorlar ki herkes kendileri gibi olsun, aykırı ses çıkmasın, hükümetin Türkiye’yi adım adım bir tek adam yönetimine götüren icraatları eleştirilmesin, yolsuzluklar görmezden gelinsin vs.
Onlar gibi düşünür ve davranırsak rahatlayacaklar, herkesin AKP’li olduğu bir dünyada yaşayıp gideceğiz.
İktidar nimetlerinden yararlanmak, iktidarın bir kaş göz işaretiyle televizyonlarda program yapıp, gazete köşelerinde yazı yazmak herkese göre bir iş değildir.
Bir gazetecinin işi ise hiç değildir!
Herkesin aynı şekilde düşünmesinin, aynı şeyleri yazıp çizmesinin beklendiği ülkelerde demokrasiden söz edilemez.
Evet, Başbakan bunu her şeyden daha çok istiyor ama bir demokraside yaşıyorsak, kusura bakmayın ama bizim sesimize de beğenmeseniz de tahammül etmek zorundasınız.
İnternetin sesi kısılırsa, bizim sesimiz yükselir. Buna tahammül edeceksiniz.
Bakanlara çikolata tepsilerinde, elbise torbalarında, ayakkabı kutularında paralar gönderiliyorsa, biz bunu yazarız.
Banka genel müdürlerinin evinden içleri milyon dolarlarla doldurulmuş ayakkabı kutularına siz gözünüzü kapatabilirsiniz, biz açarız.
Başbakan, tek kişilik ihale komisyonu gibi davranıyorsa, hiçbir işi gücü olmayan çocuklarının kurdukları vakıflara milyon dolarlar bağışlanıyorsa, bunun altında yatan nedeni bulmak, yazmak bizim işimizdir.
Bakın İngiltere’de Kültür Bakanı Maria Miller, devlet ödeneklerini usulsüz kullandığı için soruşturuldu, parlamento tarafından resmen kınandı, partisinden istifa etmek zorunda kalıyor.
Usulsüz kullandığı iddia edilen ödeneğin toplam tutarı 5 bin sterlin!
İşadamının getirdiği 10 milyon dolar avantayı beğenmeyip, “Nasıl olsa kucağımıza oturacak, hepsini toplayıp getirsin” diyen yöneticiyi siz savunabilirsiniz, ama bakın gerçek demokrasilerde 5 bin sterlin bile sorun oluyor!
Bir de şunu düşünmeyi deneyin: Bu işi bu kadar iyi biliyorsunuz da gazetelerinizin tirajları neden yerlerde sürünüyor?
Bu kadar seçmen AKP’ye oy veriyor ama gazetelerinizi okunmaya değer de bulmuyor!
Kafanızı buna yorun, işinize odaklanın, unutmayın ki bir gün ballı devlet ihaleleri kesilirse satmayan bir gazete batar!
‘İçimizdeki komplocu’ kediye inanmaz
ENERJİ Bakanı Taner Yıldız, seçim gecesi ülkenin değişik yerlerinde yaşanan elektrik kesintilerini “Trafolara kedi girdi” diye açıkladı.
Ben seçimlerde büyük çapta hile yapılmasının mümkün olmadığına inanırım. Her partinin sandıkta gözlemci bulundurma hakkı var, bundan kuşkulanan parti tutanakların kopyasını alıp, seçim sonuçlarıyla karşılaştırıp, itirazını yapabilir.
Ama Bakan Yıldız’ın bu açıklamasını okuyunca içime bir kuşku düşmedi de değil.
Memleketin bütün kedileri aralarında bir lobi oluşturup seçimi sabote etmeyeceklerine göre trafolardaki kedi trafiğinin bu sonucu yarattığının açıklanması inandırıcı değil.
Bakan Yıldız, kedileri işe karıştıracağına seçim gecesi, ülkenin hangi bölgelerinde ne kadar süreyle elektrik kesildiğini gösteren bir listeyi açıklayarak işe başlamalıydı.
Sonra elindeki istatistiklere bakarak, aynı yerlerde hangi sıklıkla elektrik kesildiğini, kesintilerin ne kadar sürdüğünü de bulup açıklayabilirdi.
Üçüncü bir liste de Türkiye’de herhangi bir günde, ülkenin kaç bölgesinde, ne kadar süreyle elektrik kesildiği ile ilgili olmalıydı ki bunları karşılaştırıp, kesintilerin olağan olup olmadığını anlayabilelim.
Suçu “kediye” yüklemek yerine böyle yapılsaydı, içimizdeki “komplocu” uyanmazdı!
Paylaş