Paylaş
Adınızın sansürcü ve yasakçıya çıktığıyla kalırsınız; çünkü sizin yasağa çalışan zekânızın karşısına o yasağı delmek için çare arayan milyonlarca insanın zekâsı çıkar ve kaybedersiniz.
İşin doğrusu, makulü normalde aramaktır. Yani, evrensel hukuka uygun yollardan gitmek, sabırla beklemek ve sonuç almaya, yani o sıkıntılı içeriği kaynağından ortadan kaldırmaya çalışmak.
Bakın, YouTube’a Fethullah Gülen’in bazı telefon konuşmalarının kayıtları kondu. Bugün açın bakın o sayfaları, ne yazıyor orada görün. Gülen cemaati, o içeriği çok kısa bir sürede YouTube’dan tamamen kaldırtmayı başardı. Çünkü uygun hukuki yolları kullandılar.
Buna karşılık Başbakan’ın oğluyla arasında geçtiği iddia edilen çeşitli telefon konuşmaları hâlâ YouTube’da duruyor. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, makulü normalde aramak yerine normal dışına çıkmaya, yasaklamaya çalışmayı seçti. Ve başarılı olamadı. Çünkü, internet üzerindeki bir içeriğe erişimi yasaklama yoluyla engelleyemezsiniz.
Bunun engellenebilmesinin makul ve normal yollar dışında bir yolu olsa, Amerika o yolu kullanırdı sizden önce. Yasaklamanın imkânsızlığını gördükleri için hukuk yollarını izliyorlar orada.
Son ümitsiz ve başarısız çaba, biliyorsunuz Twitter’ı yasaklamak. Yasaklandı mı? Hayır. Bakın, sosyal medya reyting şirketi SOMERA’nın verilerine göre yasak kararının ardından ilk bir saatlik durgunluğu Türkiye kökenli tweet’lerde yüzde 33’lük bir artış izledi.
İlk yasak kararından iki gün sonra Türkiye bir başka ümitsiz girişimle IP bazlı engellemeye başladı; bir başka analize göre bunun etkisi ise sadece yüzde 10’luk azalma oldu. Bugün itibarıyla o azalma da sona erdi.
Sosyal medya analiz şirketi Gonzo Insight’ın verilerine göre yasak kısa süreli bir hacim kaybı dışında fazla bir işe yaramadı.
Bunu hesaplamak zor ama benim baktığım rakamlardan anladığım, Türkiye kökenli kullanıcı sayısında da yüzde 17’ye varan bir artış yaşandı. Yasak bittiğinde bunu daha net göreceğiz.
Yani, Twitter’ı engellemenin yol açtığı başlıca iki sonuçtan biri, Türkiye’nin dünya çapında alay konusu haline gelmesi, ikincisi ise Twitter kullanıcı sayısının artmasıyla bu şirketin hisse değerinin artması oldu.
Dünya bir yana, ben bir yana demenin sonuçları işte.
Şalteri kapatmak da akla gelebilir, aman...
27 Mayıs 1960’ta darbe, Ankara’da ve İstanbul’da radyoevinin ele geçirilmesiyle yapıldı. 12 Eylül 1980’de darbeciler TRT’ye el koydu; darbe öyle ilan edildi.
Kitle iletişimini kontrol etmek, otoriterliğin vazgeçilmez şartı anlayacağınız.
Baba Hafız Esad’ın Suriye’sinde daktilo bile yasaktı. Türkiye’de teksir makinesinin polis tarafından örgütsel suç delili olarak sergilendiği yıllar çok da uzak değil.
Bilgiyi yaymak, görüşleri yaymak da otoriterlikle mücadelenin başlıca yolu.
Bugün internet çağındayız. Bilgiyi, görüşleri, kitle iletişimini kontrol etmek hemen hemen imkânsız. Çin de bunu beceremiyor, İran da, Suudi Arabistan da. Türkiye de beceremez.
Tek yol, dün Cüneyt Özdemir de yazdı; interneti toptan kapatmak; yani Türkiye’nin dış dünyayla iletişimine son vermek.
Bu mümkün mü? Hayal edilebilir mi?
Cemaat’in becerdiğini hükümet neden beceremedi?
Evet, Fethullah Gülen’in ses kayıtlarını YouTube kaldırdı; Başbakan’ın kayıtlarını ise kaldırmıyor.
Tabii aslında Başbakan’ın ses kayıtlarının kaldırılmasının talep edilip edilmediğini bilmiyoruz. Belki, bunları kaldırmanın talep edilebileceği akla bile gelmemiştir. Aynı şekilde, düzenli biçimde karalama yapan ve hakaret eden Twitter hesaplarının, Twitter’a şikâyet edilip dondurulabileceği de akla gelmemiş olabilir.
Cemaat basit bir yol kullandı, Fethullah Gülen’e ait ses kayıtları üzerinde telif hakkı iddiasında bulundu. Yani görece çok basit bir yöntem izlendi, hiç gürültü çıkmadan da sorun çözüldü.
Buna karşılık Başbakan, vatana ihanetten, casusluktan, komplodan bir sürü şeyden söz ediyor, hatta sırf bu amaçla Meclis’ten alelacele yasa bile geçiriyor ama o içerik orada durmaya devam ediyor.
Çünkü dünyayla aynı dilden konuşulmuyor; karşı taraf ne dendiğini anlamayınca da bu kez, ‘Ben egemen devletim istediğimi yaparım’ diyerek yumruk sallanıyor.
Paylaş