Paylaş
Ortaya en son çıkan telefon kaydında ayetleri Google’dan seçtiğini söylüyor ve “Oradan beğen bir tane salla gitsin” diyor.
Bakara suresi için söylediği de şu: “Bu Bakara iyi makara”!
Bu söyledikleri sözler herhangi bir vatandaşın ağzından çıkmış olsaydı, Twitter uzmanı Egemen Bağış’ın neler söyleyebileceğini tahmin etmek hiç zor değil.
Bu sözleri bir siyasetçi söylemiş olsaydı da AKP’li siyasetçilerin bunun üzerinde nasıl tepinebileceklerini de gözlerinizin önüne getirebilirsiniz.
“Camide içki içtiler” ve “Kabataş’ta türbanlı kardeşimizin üzerine işediler” yalanlarını bıkmadan usanmadan söyleyerek dini hassasiyetleri olanları kışkırttıkları gibi bunu da kullanırlardı.
“Milletin dini inançları ile dalga geçiliyor” diye yeri göğü inletirlerdi.
Ama dün baktım, yarım ağızla da olsa bir kınama bile yok!
Yok, çünkü onlar için dini inançlar siyaset için kullanılacak bir ticari meta gibi.
İçlerinden biri böyle abukluklar yaptığında görmezden, duymazdan gelmeyi tercih ediyorlar bu nedenle.
Aynı adama, Egemen Bağış’a yani, Reza Zarrab’ın “Kurban Bayramı hediyesi” olarak çikolata tepsisi içinde 500 bin dolar gönderdiği de polis takibinde yakalanmış.
TBMM’ye yeniden yazılarak gönderilen fezlekelerde bu var mı bilemiyoruz ama eski fezlekelerde bu “bayram hediyesinin” nasıl alınıp bakana ulaştırıldığı da kanıtlarıyla apaçık ortada.
Acaba şimdi ben de bir tweet mi atsam: “Ayetlerle dalga geçen dolar sevicilere milletimiz gereken cevabı 30 Mart’ta verecek” diyerekten?
Deniz Feneri yolumuzu aydınlatıyor!
DENİZ Feneri davasına Almanya’da bakan mahkeme, kararını açıklarken bu vurgunun “asrın soygunu” olduğunu belirtmişti.
Ne de olsa o yargıçlar Almanya’da yaşıyordu tabii. Adamlar “Düşük faizle arkadaşından borç aldı” diye Cumhurbaşkanı’nı bile yargıladılar.
Bizim buralarda işlerin nasıl döndüğünü biliyor olsalardı, “asrın soygunu” demeden önce kırk kere düşünürlerdi.
Çünkü bilirlerdi ki her hırsızın bir amiri vardır, o malın daha büyüğünü götürüyordur!
Nitekim öyle olduğunu da gördük, evlerdeki paralar “Sıfırlayın” talimatından sonraki 24 saat içinde bile dağıtıla dağıtıla bitirilemedi.
“Üç-beş kuruş” diye tarif edilen para 1 milyon 200 bin lira çıktı!
Bakanların rüşvet hesaplarını sıkı sıkıya takip ettiklerini, “10 milyon Euro eksik” diye haber gönderdiklerini duyduk.
Eksik para getiren (zavallı sadece 10 milyon dolar bulabilmişti!) işadamının ileride “kucağa oturacağını” öğrendik.
Bu arada Deniz Fenercilerin davası da araya kaynayıp gitti!
Önce savcıları görevden aldılar, mahkemeye verdiler, adamları neredeyse hapse atacaklardı.
Yeni savcı da görevden alınan savcıların yıllardır zor inceleyebildikleri dosyaya bakıp, suç vasfını kısa sürede değiştirdi ki Deniz Fenerciler paçayı kurtarabilsin.
Ama görüyorsunuz o dava bile ilerlemiyor!
Hatırlayalım, eski savcı “damda gezen miyav diyen hırsızlar imparatoru”ndan söz etmişti. İmparatorun, kendisi de okka altına gitmesin diye adamlarını koruduğunu, suçu örtbas ettirmek için çalıştığını söylemişti.
Bugünün yolsuzluk iddialarının da mahkemelerde nasıl soruşturulacağını merak edenlere Deniz Feneri davasına bakmalarını öneririm.
O fener, neler yaşayacağımıza ilişkin olarak yolumuzu aydınlatıyor!
Bu kayıtları dinleyen AKP’li hiç yok mu?
AKŞAM olduğunda televizyonun başında dizi film bekler gibi kaset bekler oldum.
Bir elimde telefon, diğerinde tablet bilgisayarım heyecan içinde bekliyorum.
Arkadaşlar sağ olsunlar, onların sayesinde hiçbir şey kaçırmıyorum.
Dün Muammer Güler’in son kasedini dinledim.
Reza Zarrab ve oğlu Barış Güler ile konuşuyor. Arada da Reza Zarrab’ın para trafiğini yöneten adamıyla bir görüşmesi var.
Hükümetin İçişleri Bakanı ve onun oğlu, Reza Zarrab’ın peşine düşmüş olan bir polis müdürünün sürülmesi ile ilgili olarak konuşuyorlar. Muammer Bey’in ağzı bozuk biraz, arada küfür de ediyor, çocuklara dinletmemekte yarar var. Keşke küçükken diline biraz biber sürülseymiş diye düşünmedim de değil.
Zarrab’ın yakınlarının Türk vatandaşlığına geçirilmesi işlerini konuşuyorlar. Zarrab ile ilgili bir soruşturmayı takip ediyorlar, bu işe eski bakanlardan Zafer Çağlayan da karışıyor.
Arada imalı konuşmalar var. Bir “aldın mı–verdin mi” muhabbetidir gidiyor.
Alınıp verilenin ne olduğunu “şey” ile açıklıyorlar. “Şeyi şey yaptınız mı” gibisinden konuşmalar.
Barış Güler’in, Zarrab ile kayıtlı olmayan bir hattan haberleşebildiğini de bu arada öğreniyoruz.
200 bin dolar tutarında bir paranın teslim edilişine ilişkin olarak çekilmiş bir fotoğraf da var.
Normal soruşturma sürebilseydi ve o soruşturma ile ilgili olarak yazılan ilk fezleke Meclis’e gelebilseydi kim bilir daha neler ortaya çıkacaktı.
Şunu merak ediyorum: Bu kadar AKP milletvekili ve yöneticisi içinde bu ses kayıtlarını dinleyen bir tek kişi bile yok mu?
Ses kayıtlarına ulaşamıyorlarsa haber versinler, arkadaşlarım onlara da memnuniyetle gönderirler. Onlar üşense bile ben gönderebilirim.
Dinlerlerse acaba yüzleri kızarır mı?
Bu da bir başka merak konum!
Yüzlerinin kızarmasından vazgeçtim, “Biz kimi koruyoruz yahu” derler mi?
Çok merak ediyorum, çok!
Paylaş