Paylaş
Benim endişem, gerilimin daha da artmasıdır.
Hem hangi seçimden bahsediyoruz? Önümüzde 2015 yazına kadar üç seçim olduğu gibi, tansiyonun düşeceğine dair bir işaret de yok.
Aksine, seçimlerden sonra daha sertleşeceğine dair işaretleri Başbakan’ın kendisi veriyor. Facebook ve YouTube’u kapatmak düşüncesi gerilimleri artırmaktan başka neye yarar?
Basında çıkan haberlere göre seçimlerden sonrası için Ankara’da iki endişe var: Biri BDP’nin açıkça ifade ettiği KCK’nın “özerklik inşasına” başlaması; öbürü Gezi türü toplumsal hareketlerin ortaya çıkması...
Öyle bir Türkiye nasıl “yönetilebilir”, bunun cevabını bilen var mı?
‘DEMOKRATİK ÖZERKLİK’
Her zaman daha önemli olan, toplumsal taban kazanmış etnik milliyetçilik hareketleridir. Kaldı ki, KCK’nın “inşa” edeceği, aslında “inşa” etmekte olduğu “demokratik özerkliğin” Avrupai anlamdaki özerklikle ve bildiğimiz klasik demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. “Öz savunma birlikleri” dedikleri silahlı örgütlenmesi de olan totaliter bir yapılanmadır.
Sayın Başbakan’ın “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, KCK gibi kendisine paralel bir devlet anlayışına müsaade etmesi mümkün değildir” diye beyanları olmuştu. (7 Kasım 2011)
PKK terör eylemlerini durdurarak, fakat silahları bırakmadan, ülkedeki kafa karışıklığından da yararlanarak “inşa” işini epey zamandır sürdürüyor.
Aslında dünya pratiğinde, etnik milliyetçi örgütlerin silah bırakması karşılığında geniş yerel yetkiler tanınmaktadır. Fakat bizde, KCK silahı elinde tutarak bölgede kontrol mekanizmalarını “inşa” etmektedir. “Asayiş kontrolleri” işin görünen tarafıdır. Devletten yana bazı aşiretlerin, bu ortama bakarak, PKK’ya yöneldiğine dair söylentiler var...
UMUT VEREN ÜLKE
Kürt meselesini askeri güç kullanarak çözmek düşünülemez, aksine tetikleyeceği öfkelerle temelli içinden çıkılmaz hale getirilir. 1990’larda bugün tasavvur bile edilemeyecek çapta askeri güç kullanıldı, sonuç, PKK’nın tabanı büyüdü, siyasallaşması arttı...
Çözüm iki açıdan düşünülebilir:
-Bunlardan biri, her kimlikten vatandaşlarına yarınlar için umut veren bir ülke cazibesine sahip olmasıdır. Halbuki “Türkiye ışığının eski parlaklığını kaybetti” diyen Cumhurbaşkanı Gül, gerçeği ifade etti. Sabahları uyandığında gözlerini yaşama sevinciyle açan kaç kişi kaldı bu ülkede?! Dış itibarımız parlak mı?
-İkincisi, etnik milliyetçilik gibi fevkalade zor bir sorunu çözüm yönünde “yönetecek” olan iktidarların, sadece kanun çıkarmanın sayısal gücüne sahip olması yetmez, esaslı kararları topluma benimseten bir uyuma da sahip olması gerekir. Bunun kanıtı, Kuzey İrlanda’da terörü sona erdiren Başbakan Tony Blair’in “Bir Yolculuk” adlı kitabıdır. Defalarca yazdığım için şimdi alıntılar yapmıyorum.
MİTİNG MEYDANLARI
Karar verenlerle toplumsal kesimler arasındaki güven ve iletişim, hayati derecede önemlidir! Etnik milliyetçi kitle hareketlerine barışçı çözümler getirmek için de, ekonomik gelişme için de...
Ben mitingleri sevmem, her seçim arifesinde yazdım bunu. Fakat bu seneki miting meydanlarının herkes bakımından daha kalabalık ve daha öfkeli olması, nasıl kutuplaştığımızı, uzlaşma ve ortak akıl üretme imkânını nasıl kaybettiğimizi gösteriyor diye endişe ediyorum. Türkiye’de siyasi tansiyonun artık herkesin kimyasını bozacak şekilde yükseldiği bir ortamda, üstelik ekonomide sıkıntılı bir döneme de girerken, önümüzdeki sorunlara baktıkça kaygı duyuyorum.
İnşallah endişem evhamdır...
Paylaş