Görüldü mü evlat acısı

GEÇEN hafta bir cezaevi hücresinin gökyüzüne süzülüşünü yazmıştım.

Haberin Devamı

Müebbet hükümlü. Ve hayata tutkulu Yaşar Özel’in romanıydı bu.
Hücrede yazılmış bir roman.
DGM artığı bir adaletten, örgüte üye suçlamasıyla yargılanıp, müebbet yemiş bir hayat.
Onu yazmıştım.
Dün Yaşar’dan mektup geldi...
Acılı bir cevap. İçinden isyan nehirleri akan bir mektup.
Diyor ki:
“Sayın Fatih Bey,
Ben Yaşar Özel, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde ülkemizin mutlu, huzurlu, hasna ve mütesna insanlarına neşeli yazılar yazmak yerine hapishanelerde hayatı karartılanlar için bu yazıyı kaleme aldığınızdan dolayı size çok teşekkür ederim.
Sayın Fatih Bey, usta ozanımız Ahmet Arif’in dediği gibi
Gel haberi nerden verek
Rivayet sanılır belki
Gül meselesi değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Ağzımızdaki...
Bu yazıyı kaleme aldığınızı hafta sonu kardeşimle telefon görüşmesi yaptığım vakit öğrendim, malum belki biliniyordur haftada sadece on dakika telefon görüşmesi yapabiliyoruz ailelerimizle. Evet, yanlış duymadınız sadece on dakika.
Benim gibi yaşamının üçte biri çalınmış insanların hayat hikâyesi aşağı yukarı hemen hemen aynıdır. DGM öncesine gitmeyeyim müsaade ederseniz. DGM, ÖYM ve son olarak sadece tabelası değiştirilecek olan AC mahkemeleri+kin+nefret+aşağılanma ve yine+bitmek bilemeyen intikamcı zihniyet.
Hayatımız, hayatlarımız ve para sayma makinelerinde deste deste sayılarak öğütülen–çürütülen ve semirilen bedenlerimiz.
Sayın Fatih Bey, sizin de dediğiniz gibi, tutukluyuz tutkuyla, şevkle, hırsla, umutla ve sevdayla sarıldık hayatın terkisine...
Ruhumuz çürütülüyor, gözümüz kapalı, ufuklarımız boğuk, umutlarımız tükendi, kalplerimiz karardı ve dillerimiz mühürlü...
Evet, kaçıncı acı, doğru söze ne denir, kim bilir bu kaçıncı acımızdır...
Bağırtılarımız, haykırışımız, çığlıklarımız, zılgıtlarımız, ancak havalandırmalarımız boyutu kadar olan “arş”a bir uğultuyla yükseliyorken kim takar-kim duyar.
Sayın Fatih Bey, gel haberi nerden verek.
1994 senesinde tutuklanıp Bayrampaşa Hapishanesi’ne konduğumda geride biri altı yaşında, diğeri iki yaşında iki oğlumu ve karımı bıraktım.
Işıklı gün yerini ışıltılı geceye bıraktı; kar, yağmur ve çamur yerini güneşli günlere bıraktı, mevsimler mevsimleri, seneler seneleri kovaladı ve benim küçük oğlum, oğlumuz Eren Özel, hapishane kapılarında görevliler tarafından horlanarak, dışlanarak, aşağılanarak öfke öfke büyüdü, gelişti ve delikanlı oldu. Sonra “vatani görevini” yapmak üzere askere gitti...
Gel haberi nerden verek...
8 Eylül 2011 tarihinde Maraş ili 1. Mekanize Piyade Tugayı’nda sabah saat 5-7 nöbeti esnasında tüfekle başından vurularak katledildi.
Yüzlerce asker çocuğun askeri kışlalarda kuşkulu bir şekilde katledildiği gibi. Olayı cahil bir çocuk üstlendi. “Kazayla oldu” demiş. On ay gibi kısa bir süre içinde tahliye edilip salıverildi.
Mahkemesi halen Antep Askeri Mahkemesi’nde devam ediyor. “HANGİ YARGI” diyorsunuz ya haklı olarak.
“Adaletin, hukukun, vicdanın, ‘kuşku oklarıyla’ delik deşik edildiği bir ülkede hak, hukuk, hakkaniyet hak’ka havale edilmişken ne bekleyebiliriz ki...
Teselli ikramiyesi gibi, Mehmetçik Vakfı’ndan aileme “yirmi iki bin beşyüz lira” vermişler...
20 yaşında toprağa verdiğimiz çocuklarımızın bedeli bu kadarmış.
Olaydan bir gün sonra cezaevi idaresi beni ayağına çağırıp bu kara haberi verdiğinde, işte o yazdığım romanımda ki göğün derin maviliklerine doğru kanat çırpan o kuşların çıkarttığı rüzgârlar bir uğultuyla eserek, kara dağların omuzladığı taşları, kayaları, çayları ve meşe ağaçlarını ordan alıp benim omzuma bindirdi.
Sonra tüm ağızları beşik gibi zangır zangır sarsarak salladı. Sonra bu ağızlardan çıkan zılgıt ve çığlık kuşları göğün boz bulanık derinliklerinde epey dolandıktan sonra kararan bulutlarla birlikte kâh yağmur oldular, kâh dolu ve kâh yaralı yürek olarak adaletin ve kalkınmanın bütün hapishanelerine tek tek düştüler. Ve halen bu zılgıt ve çığlık kuşlarımız göğün boz bulanık derinliklerinde süzülüp gelerek düşmeye devam ediyorlar. Gelin görün ki iki adım ötemizde olan payitahttaki muktedirler hiçbir şey duymadılar, görmediler ve bilmek istemediler...
Saygılarımı sunuyorum.
Selamlar,
Yaşar Özel

* * *

Haberin Devamı

Sevgili Yaşar,
Sabır da desem olmaz ki sana. Sabır müebbedin neresine yakışır onu da bilmiyorum.
Elim varmıyor.
Mektubunun ortasında koskoca bir “GÖRÜLDÜ” damgası var.
Böylesine nefret ve kinle beslenen bu “körlük” neyi görebilir ki bu toplumda...
Allah rahmet eylesin Eren kardeşime.

Yazarın Tüm Yazıları