Gölgedeki hayatlar ve sivil gözyaşı

BÜTÜN gece ajanslardan gelen haberleri taradım.

Haberin Devamı

Ama öyle büyük memleket meselesi haberleri değil.
Sıradan...
Gölgede kalmış hayatlar.
Büyük pankartlardan, ağdalı TV programlarından, nutuklardan uzak.
İnsan yani...
Ve onca haberden sonra, sabah ani bir soruyla uyandım.
Sivrisinek kılıklı bir soru...
Çıkardığı ses, iğnesinden beter.
Diyor ki:
“Bırak sen o palavra sayıları. İçimizde kopan fırtınalar hangi istatistiklere sığabilir ki?”
Bireysel fırtınalardan söz ediyorum.
Mesela dün...
Bursa’da bir tünelde çalışırken kafasına taş düşen işçinin ölümünden.
Ardında bıraktığı kimsesizlikten söz ediyorum.
Seçim beyannamelerinin yetişemediği sahipsizlikten.
Sosyal medya pervasızlığından da değil.
Bir türlü tayini çıkmadığı için akşam yemeklerinde babasının gözüne bakamayan o genç öğretmenin intiharından...
Kadıköy’de polis şiddetine isyan eden orta yaşlı kadının çığlıklarından.
Daha açık yazarsam...
“Sivil gözyaşı”ndan söz ediyorum.
Dedim ya...
Hangi bireysel acı, bir toplumsal istatistiğe veri olabilir ki?
Mesela, “Türkiye’de illere göre doğum oranı” diye başlayan istatistik...
Midyat Devlet Hastanesi’nin doğum koridorundaki miting alanına benzeyen kuyruğu açıklayabilir mi?
Ya da...
Evlenme istatistiklerinin hangi verisine girer?
“İntihar eden küçük gelinler...”
Mutluluk katsayısının neresindedir?
“İntiharın kıyısında gezen işsiz Kadir...”
Ben aslında, arkalarında bıraktıkları notları, dizi filmlerdeki reklam araları kadar bile duymadığımız...
“Sivil intiharlar”dan söz ediyorum...
Gölgedeki hayatlar yani...

BİR DE ÇIRPINANLAR VAR

Bütün bu acıların ötesinde...
Bir de gölgedeki sessiz kahramanlar var...
Onlar da hiçbir istatistiğe sığmaz.
Bireysel çırpınışları, karşılıksız vermeleri, toplumsal sayılarda kaybolur gider.
Mesela...
Şişli Eftal Hastanesi’ndeki “acil doktor...”
O gece gördüm. Bir aşı için gitmiştim.
Bıçaklanmış bir yaralının kolundaki polis soruyordu:
“Nereye yatıralım doktor bey...”
Genç doktorun etrafı hastalarla çevrilmişti.
Ranzada bir kadın bağırıyordu.
Hemşire elinde iğne, “Kime yapılacak” diye soruyordu.
Doktor önlüğünün sağ kenarında henüz kurumamış bir kan vardı.
İşte o genç doktor...
Bütün istatistiklerin ötesinde...
Belki de hiçbir zaman farkına varamayacağımız bir mucizeydi.
Sesinde en ufak bir “Yeter beee” yoktu.
Yüzünde en ufak bir “isyan” yoktu.
Hatta gülümsüyordu. Tek tek cevap veriyordu. Sonra bir arkadaşı yardıma geldi.
İki genç doktor oldular. Etrafları hastalarla çevrili...
Ben “aşı”yı sormaya utandım... Sessizce uzaklaştım oradan.
İşte böyle bir mucizedir sözünü ettiğim...
Sahi...
Mucizelerin istatistiği var mıdır?
Yani diyorum ki...
Farkında mıyız...
Hayatımızın en ücra köşelerinde her gün yaşanan bu “sıradan” mucizelerin grafikleri çizilebilir mi?
“Doktor açığı şu kadar” falan değil ama...
Sonra...
Dr. Yonca mesela... Dr. Metin, Behiye hemşire.
Karaköy’de Sahil ve Hudut Güvenliği aşı merkezinde çalışır onlar...
Onları görünce sormak geldi aklıma:
“Güler yüzün istatistiği var mıdır?”
Ya da...
Trabzon’da Kamu Hastaneleri Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu...
Sessizce ve özenle işini yaparken gördüm.
Halkı seviyordu. Onu gördüm.
Bir doktor için “halk sevgisi”nin istatistiği nasıl tutulabilir?
Dedim ya...
Bu cumartesi, başka bir istatistiği seçtim.
Öyle peş peşe rakamlar, sayılar, grafikler değil.
Unutulmuş ve görünmez istatistikler.
Başka bir kalp grafisidir sözünü ettiğim...
Dikkat ederseniz, siz de görürsünüz...

Yazarın Tüm Yazıları