Paylaş
Çok dersler alınması gereken kâbus gibi bir “postmodern darbe”ydi. Dahası, siyasi kültürümüzdeki baskıcı, otoriter boyutun bir uygulamasıydı: Her yerde irtica görüyorlardı. Zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya “yakında İran gibi irticai sokak ayaklanmaları” olacağını söylüyordu! Bir panelde Erkaya’ya bunun bir paranoya olduğunu söylemiştim, tartışmıştık; köşemde de yazmıştım. Fakat Erkaya ısrar etmişti. 28 Şubatçıların tamamı, “irtica ile savaş”a itikat halinde inanıyorlardı. Herkesin buna katılması gerektiğini düşünüyorlar, bunun için baskı yapıyorlardı!
Çok telaşlı ve öfkeliydiler.
Erbakan’ın partisinin kapatılması için dava açan Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın üslubu, bu öfke ve savaş dilinin çok ‘veciz’ örnekleriydi. O zaman “Savcının Dili” başlıklı yazımda şöyle yazmıştım:
“SAVCININ DİLİ”
“Yargıtay Başsavcısı Sayın Vural Savaş’ın dili, önemli bir siyasi kültür sorunudur.
Sayın Başsavcımız, dava açtığı kişiler için ‘kan emen vampirler’ demekten kendini alamaz. Halbuki hukukta ‘kan emen vampirlik’ diye bir suç tanımı olmadığı gibi, medeni görgü kuralları da böyle sözleri uygun bulmaz...
Vural Savaş, son olarak, propaganda olsun diye basıp dağıttığı ‘Fazilet Partisi Hakkındaki Esas Görüş’ünde yine aydınlara saldırıyor, liberallerin ‘şeytanın en iyi dostları’ olduğunu söylüyor... Aydınları ‘artist olmak isteyen kızlar’a benzeten yüksek edebi değerdeki dilin sahibi de Sayın Savaş’tı!
Lenin’in, Hitler’in, Robespierre’in, Saddam’ın, Humeyni’nin ortak dili... Bizde sağdaki ve soldaki fanatik örgüt bildirilerine bakınız... Aynı ‘dil’i bulursunuz!
Bu ‘dil’de ‘karşı görüş’ yoktur, ‘ihanet’ vardır! ‘Muhalif’ yoktur, ‘iç düşman’ vardır.
Bu dilde, çözümü araştırılacak ‘sorun’ yoktur, tepelenmesi gereken ‘komplo’ vardır.
Bu dilde yanlış bilinen fikirler için ‘eleştiri’ yapılmaz, ‘topyekûn savaş’ ilan edilir.
Çünkü olaylara ve insanlara sadece ak-kara gözlüğüyle bakarlar. Din bağnazlığına benzer şekilde, bir tür pozitivist ‘itikat-inkâr’ gözlüğüdür bu!
Aynı sebepten, bu dilde çağdaş bilimin temelindeki analitik ve eleştirel düşünce gelişmemiştir. ‘Analiz’ etmezler, genel ve önsel (apriori) yargılara bayılırlar. Eleştirmezler, suçlarlar...
Lenin, Sosyal Demokrat Kautsky’yi ‘dönek’ diye suçlamıştı. Kautsky’yi eleştirmiyor, aforoz ediyordu. Jakoben Cumhuriyetçi Robespierre’e göre, ılımlı Cumhuriyetçi Danton ‘hain’di!
Bizde de ‘mürteci, dönek, liboş, vampir’ bu dilin gözde kavramlarıdır.” (Milliyet, 9 Ekim 1999)
GELELİM BUGÜNE
On beş sene önceki bu yazımın devamında, bilim felsefecisi Karl Popper’e atıfta bulunarak, komplocu zihniyetin nasıl yanlış ve yanıltıcı olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
En azından son yüzyıllık tarihimize bir bakalım: Siyasi tabelalar değişse de, genellikle, öfke ve otoriterlik dilinin nasıl müşterek olduğu görülür:
“Bu dilde ‘karşı görüş’ yoktur, ‘ihanet’ vardır! ‘Muhalif’ yoktur, ‘iç düşman’ vardır. Bu dilde, çözümleri araştırılacak ‘sorun’ yoktur, tepelenmesi gereken ‘komplo’ vardır...”
Bunu 28 Şubatçılar yapınca yanlıştı, muhafazakâr iktidar yapınca da yanlıştır.
Onun için, “sizinkiler, bizimkiler” demeden, daima öfkeye karşı itidali, önyargıya karşı analitik düşünceyi, her türlü otoriterliğe karşı liberal demokrasiyi savunmalıyız. Daima kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin “taraftar”ları olmalıyız.
Zira “gelişmiş ülke” olmanın başka yolu yok.
Paylaş