Paylaş
Son olarak TÜBİTAK’ın başka bir dava için verdiği rapor, avukatlara göre “5 No’lu harddisk”in manipülasyon olduğunu kanıtlamıştır. Mahkeme ise, “değişen bir şey yok” diyerek avukatların yeniden yargılanma talebini reddetti. Dosya Adalet Bakanlığı’nda; dilerim Yargıtay’a gider.
Bugünkü yazımın konusu Balyoz davası değil. Teknik raporlar üzerinde bile nasıl tartışmalar olduğuna dair bir örnek olarak zikrettim.
Başbakan’la oğlu arasında geçtiği ileri sürülen telefon görüşmeleri hakkında bir kesim tereddütsüz “gerçek” diyor, öbür kesim tereddütsüz “montaj, dublaj” diyor. Söz konusu dinlemenin nasıl yapıldığı, yasal olup olmadığı bir konudur; kaydın gerçek olup olmadığı ayrı bir konudur. Her iki konu da siyaseten inkâr edilemeyecek şekilde incelenip maddi gerçek ortaya çıkarılmadıkça, siyasi kavga büyüyerek devam edecek. Daha nereye kadar kutuplaşabiliriz?! Türkiye yönetilemez hale gelmek üzere!
Bu açıdan kurumların güvenilirliği hayati derecede önemlidir.
MODERNLEŞME TARİHİMİZ
Kurumlar bakımından Türkiye, çevresine göre gelişmiş bir ülkedir. Tarihen köklü kurumlarımız vardır. Tanzimat’tan itibaren, Cumhuriyet devrinde, 1980’lerden itibaren de piyasa ekonomisi ve AB sürecine girmemizle birlikte kurumlarımızda esaslı modernleşmeler yapıldı. Tarihçi Charles Issawi, bu bakımlardan Türkiye’yi “bölgesinin öncüsü” olarak tanımlar.
Fakat siyaseten kavgacı olmamız, kurumlara bakışımızda “kimden yana?” sorusuna yol açıyor. Ve hemen her dönemde şu veya bu dozda kurumları “bizden yana” yapma hastalığımız ortaya çıkıyor.
Sadece bugün değil, 1970’lerde de üç aylık kurs vererek “bizden yana” gençlere lise öğretmeni diploması vermiştik!
Modern kurumlarımız olduğu halde, siyasallaştırmalar yüzünden, kurumları eğip büküyoruz ve güvenmiyoruz.
KURUMLAR VE KRİZLER
Siyasette kavgalar, krizler olur. Böyle durumlarda milletleri daha büyük çatışmalara sürüklenmekten koruyacak en önemli faktör, kurumların güvenilir olmasıdır.
Sürekli hükümet krizleriyle çalkalanan İtalya’da bizim gibi “güvensizlik kültürü” vardır. Fakat kurumlarının yerleşikliği ve burjuvazi dediğimiz orta sınıfın gücü sayesinde faşizmden sonra büyük krizlere, çatışmalara sürüklenmedi. Son olarak merkez solcu Demokrat Parti, Yeni Merkez Sağ, Sivil Seçim partileri koalisyon kurdular.
Türkiye’de ise ya Akdenizli mizacımızla dağınık partiler ve istikrarsız koalisyonlar oluyor, 1970’ler ve 1990’lardaki kayıp yıllar gibi... Veya çok güçlü iktidarlar döneminde demokratik sistemdeki “denetim ve denge” işlevinin zorlaşmasından doğan sorunlar yaşıyoruz.
Sık sık kutuplaşan Türkiye’de, başta yargı olmak üzere, HSYK, TÜBİTAK, BDDK, TMSF, Vergi İdaresi ve bütün kamu hizmet kurumlarının siyaseten tarafsız, işlev bakımından etkin olması hayati derecede önemlidir.
HSYK’NIN ÖNEMİ
HSYK için yargı bağımsızlığı bakımından “Aşil’in topuğu” diye yazmıştım. Çünkü savcı ve hâkimleri atayan, teftiş eden, soruşturan kurumdur. İktidarın HSYK teklifinde yürütme erkine bağımlı bir HSYK öngörülmüştü. AB’den tepkiler geldi. Cumhurbaşkanı Gül, “anayasal bakımdan sorunlu 15 madde” olduğunu açıkladı. Bunlardan 10 kadarını düzelttirdi veya yumuşattırdı.
Fakat Meclis’ten geçen metinde bence hâlâ yargı bağımsızlığı bakımından sorunlu maddeler vardır. Bunları defalarca yazdım.
Netice: “Hukuk devleti” deyince, ilk aklımıza gelmesi gereken hususlardan biri mutlaka “kurumlar”ın hukuka uygunluğu, işlevselliği, güvenilirliği olmalıdır. Çözüm sanarak kurumları siyasallaştırmak uzun vadede daha büyük sıkıntılara yol açar, açmaktadır.
Paylaş