Paylaş
‘İstihbarat hukuku’ özel bir uzmanlık alanıdır. Bu konuda benim fazla bilgim yok. Demokratik ülkelerde nasıldır, şu anda bilmiyorum. Ayrıca, “siber güvenlik” denilen yepyeni ve son derece teknik bir olgu var çağımızda. Dahası, Ortadoğu kaynıyor, olaylar Türkiye’nin de iç güvenliğini yakından ilgilendiriyor. PKK silah bırakmamış, sorun çözülmemiştir, hatta siyasi hedefleriyle gittikçe radikalleşiyor; daha on gün önce Cemil Bayık “Geri dönebiliriz” diyerek terör tehdidinde bulundu...
Burnumuzun dibinde Suriye, “Afganistan” gibi bir terör bataklığına dönüşüyor...
Bütün bunlar Türkiye’nin kuvvetli bir istihbarata sahip olmasını gerektirir; bu kesin. Fakat...
NİYE TASARI DEĞİL?
Son zamanlarda çok kritik kanunlar bile “tasarı” değil, vekillerin imzasıyla Meclis’e “teklif” olarak sunuluyor. Bakanlar bazen Meclis’e sunulan “teklif”leri TV’lerden öğreniyorlar!
Bir kanun “tasarı” olarak Meclis’e gelecekse, evvela ilgili bakanlığın mutfağında uzmanlar tarafından taslak olarak hazırlanır. Başbakan tarafından Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’ne gönderilir. Burada çok iyi eğitimli, tecrübeli hukukçular vardır. Taslağı hem teknik hem hukuki yönleriyle inceleyip son şeklini verirler. Oradan Bakanlar Kurulu’na gelir, burada müzakere edilerek olgunlaştırıldıktan sonra Meclis’e gönderilir.
AKP’nin 2005 yılında, yani reformist olduğu dönemde çıkardığı “Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği”nde bu aşamalar ayrıntılı olarak düzenlenmişti.
Fakat aynı iktidar bir süredir yasa metinlerini “teklif” ve “torba yasa” halinde, olgunlaşmamış metinler olarak Meclis’e getiriyor.
İŞTE ÖRNEKLER
Daha önce çıkarılan üç adet “Yargı Paketi”nin üçü de Meclis’e “tasarı” olarak sunulmuştu. Şimdi “Dördüncü Yargı Paketi” ise Meclis’e alelacele “teklif” olarak verildi, çok tartışmalı hükümler içerdiği halde!
Aynı şekilde, HSYK’yı ve Adalet Akademisi’ni bakanlığa bağımlı hale getiren torba yasa, İnternet yasası ve dün Meclis’e verilen MİT yasası da hep “teklif” olarak hazırlanmıştır.
Yasamayla ilgili kurumların ve Bakanlar Kurulu’nun müzakeresinden geçirmeden, “cezalandırma” duygusuyla ve aceleyle hazırlanan “kanun teklifleri”nin yarattığı sorunlar gözler önündedir; AB’den de tepkiler geliyor.
İstihbarat uzmanlarına hazırlatılan yeni MİT yasasına göre, MİT’e ait gizli belgeleri yayınlayanlara, yayınlayan gazete ve sitelerin sahiplerine 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilecek! Halbuki yayınlardan dolayı sahiplerine ceza verilemeyeceğine dair Anayasa Mahkemesi kararları vardır!
AİHM kararlarına göre, “gizli belge”yi yayınlamak kamu güvenliğini tehlikeye maruz bırakıyorsa suçtur, fakat bir kanunsuzluk kamuoyuna duyurulmuş oluyorsa o “gizli belge”yi yayınlamak basın özgürlüğüdür...
YASAMANIN GÜVENİLİRLİĞİ
Söz konusu teklifler “tasarı” olarak hazırlansaydı, yasama sürecinin kurumlarındaki hukukçular veya Bakanlar Kurulu’ndaki hukukçular bu açık aykırılıkları uyarırlardı. AB ile çıkmış olan sorunlara bir sorun daha ekleneceğini söyleyenler de olurdu muhtemelen.
“Ben yaptım oldu” iyi bir kanun yapma tekniği değildir.
Önemli kanunlar mutlaka “tasarı” olarak hazırlanıp Bakanlar Kurulu’nda görüşülerek Meclis’e sunulmalıdır. Yasama ve yürütme işlemlerinde kurumların ve kurulların işlevlerini zayıflatan kestirme yollar sadece parlamentarizmin ruhuna aykırı değildir, toplumun yasamaya güvenine de zarar verir. Ülkenin iyi yönetilmesini sağlamaz, aksine, gerilimleri artırır, ülke yönetimini zorlaştırır.
Öyle de olmuyor mu? Maalesef.
Paylaş