Paylaş
“Ne mutlu bize ki, demokrasinin, hukukun, adaletin çıtasını elbirliğiyle yükseltmiş bulunuyoruz.”
Aynı konuşmada “Dünyanın dört bir yanından, okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum” diyerek, ABD’nin Pennsylvania eyaletinde yaşayan Fethullah Gülen’e teşekkürlerini iletmeyi, selamlarını göndermeyi de ihmal etmemişti.
Erdoğan’ın konuşmasının en önemli vurgularından biri, referandumla birlikte “Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını demokratik ülkelerdeki işleyişe uygun hale getirdiklerini” belirtmesiydi. Yargıda artık “katılımcı demokrasi” dönemi başlıyordu.
Başbakan, ünlü balkon konuşmasında yeni dönemin müjdelerini verirken, “Adalet Bakanı yetkilerin bir çoğunu devrediyor” diye devam etmişti.
* * *
Bu ifadeleri, büyük ölçüde, Başbakan’ın 2010 yaz aylarında referandum kampanyası çerçevesinde Anadolu’yu dolaşarak verdiği mesajların bir tekrarı niteliğindeydi. HSYK’nın yeni statüsü, Başbakan’ın Anayasa değişikliği için halkın oyunu talep ederken verdiği vaatler arasında önemli bir yer tutuyordu.
Hükümet, referandumun hemen ardından HSYK’nın kurumsal yapısı ve işleyişinin yeni anayasa hükümlerine göre düzenlenmesini öngören bir yasa tasarısı sundu TBMM’ye. 11 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe giren 6087 sayılı bu yasanın gerekçesini okuduğumuzda, HSYK’nın bağımsızlığının taahhüt edildiği kuvvetli görüşlerle karşılaşıyoruz.
Genel gerekçenin girişinde, Türkiye’de “hemen her kesimde” HSYK’ya yöneltilen eleştirilerin geniş bir dökümü yapılıyor. HSYK ile ilgili rahatsızlıklar aktarılırken, “hâkim ve savcıların denetlenmesinde ve soruşturulmasında Adalet Bakanı’nın da yetkili olması, adalet müfettişlerinin Bakan tarafından atanması” hususu da sıralanıyor.
Gerekçede, bu eleştirilere karşılık olmak üzere, “Teftiş Kurulu’nun HSYK’ya bağlandığı, hâkimlerle ilgili denetim işlemleri ile soruşturma izni konusunda Adalet Bakanı’nın yetkilerinin büyük ölçüde kurula devredildiği” belirtiliyor.
HSYK’nın yeni statüsüyle ilgili bakın nasıl bir güvence veriliyor gerekçede:
“Kurul, bağımsız bir kurul şeklinde teşkilatlandırılmaktadır; görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini kullanırken, hiçbir organ, makam, mevki veya kişi-kurula emir ve talimat veremeyecektir.”
* * *
Önemli bir nokta, Avrupa Birliği’nin ilerleme raporları ve Avrupa Komisyonu’nun yargıyla ilgili istişari ziyaret raporlarında HSYK’nın yapısının değiştirilmesine yönelik eleştiri ve önerilerin yeni yasada dikkate alındığının gerekçede belirtilmesidir.
Gerekçede Türkiye’nin AB ile müzakere sürecini yürüttüğüne dikkat çekilerek, tasarının getirdiği düzenlemeler “AB müzakere süreci ile ilgili yapılması gereken değişiklikler” olarak gösteriliyor.
Tam üç buçuk yıl sonra geldiğimiz noktada ise 2010’da miting meydanlarında, balkon konuşmalarında verilen sözlerin, AB’ye yapılan taahhütlerin azımsanmayacak bir bölümünün geri alındığına tanıklık ediyoruz.
* * *
Altını çizmemiz gereken en önemli değişikliklerden biri, 2010’da denetleme ve soruşturmaya ilişkin Adalet Bakanı’ndan alınmış olan yetkilerin yeniden Bakan’a geri verilmesidir.
Bir-iki örnekle açıklamaya çalışalım. 2010 sonrasında Teftiş Kurulu başkanını, yardımcılarını, genel sekreter yardımcılarını atama yetkisi HSYK Genel Kurulu’na tanınmışken, TBMM’de geçen hafta kabul edilen yeni yasayla bu yetki Kurul Başkanı’na, yani Bakan’a verilmektedir. Keza, kurul üyeleriyle ilgili disiplin işlemleri 2010 sonrasında HSYK Genel Kurulu’ndayken, yeni düzende bu yetki de Başkan’a verilmektedir.
Teftiş Kurulu, referandum sonrası sistemde Üçüncü Daire Başkanı’nın gözetiminde görev yaparken, yeni düzende bu görevini HSYK Başkanı’nın, yani Bakan’ın gözetiminde yapacaktır. Örnekler artırılabilir.
Adalet Bakanı’nın yetkileri yeniden kendi elinde toplaması anlamında 2010 öncesinin eski modeline dönüyoruz. Bu başlıkta, hükümet 2010 sonunda attığı adımı 2014 yılında geri çekerken, kimi çevrelerce 2010 referandumunda “yetmez” bulunan anayasa paketinin en önemli unsurlarından biri şimdi boşlukta sallanmaktadır.
Paylaş