Paylaş
Doğuştan liderdi. Bunu çok iyi kullanmasını bildi, izcilik onun dünyasıydı. Toscano bölgesinin izci takımının beyniydi. Zaten kendisine üç çocuk veren eşi Agnese’yi de burada tanıdı. İzci selamı ile evlendi.
Tam bir komitacıydı. O dönemlerde ailesinden gelen gelenekle Merkez Sağ eğilimliydi. Sonra Hukuk Fakültesine yazıldı. Çok başarılı bir üniversite öğrencisi oldu. Öğrenci birliği başkanlığını hiçbir dönem başkalarına kaptırmadı.
2004 yılında birden saf değiştirdi. Başbakanlığa soyunan Merkez Sol lideri Romano Prodi’nin seçim kampanyasına gönüllü katıldı. Ürettiği inandırıcı sloganlarla yerel alanda çok etkili oldu.
Floransa’nın gazetesi “La Nazione”ye siyasi makaleler yazmaya başladı. Vilayette danışmanlık yaptı. Halkın sesini dinleme, çevrecilik ve atıkların geri dönüşüm projesi ile ön plana çıktı.
Bir Tony Blair hayranıydı. Ama kalktı ABD’ye gidip Demokrat Parti’nin kongresine katıldı. Bir Barack Obama hayranı olarak İtalya’ya döndü.
Dar alanda sıkışıp kalmak istemedi. Demokrat Parti’den Floransa Belediye Başkanlığına aday oldu ve yüzde 58 oyla kazandı. Temiz yüzü, yakışıklılığı da ek oy getirdi şüphesiz.
Rönesans geleneklerinin aristokrat tutumuna karşın çok rahat hareket edip Floransalıların hayranlığını elde etti. Kentte bisikletle dolaşıyor, sıkı blucin giyiyor, meşin ceketten vazgeçmiyordu. Mecbur olmadıkça kravatta takmıyordu. Protokol onun için bir angaryaydı.
Demokrat Partinin içindeki kutuplaşmaları, liderlik eksikliğini fırsat bildi. Merkez Sol’un D’Alema, Bersani, Fassino, Francheschini gibi dinozorlardan kurtulması gerekiyordu. Zaten yoklukta “Yoldaş” Cumhurbaşkanı Giorgio
Napolitano hükümeti kurma görevini dürüst ama o derece kırılgan Enrico Letta’ya vermişti.
Letta seçimlere kadar sadece bir emanetçiydi. Ne beklenen reformları gerçekleştirebilmiş ne de İtalya’nın içinde bulunduğu krizde özellikle gençlere iş sahası yaratabilmişti.
AB kriterlerinde İtalya her alanda zincirlerin zayıf halkasıydı. Floransa ile Roma arasında mekik dokuyarak Demokrat Parti’nin liderliğine nasıl soyunabileceği ile ilgili sürekli nabız yokladı. Tahmininden kolay ele geçirebilirdi.
Partinin başkanlık seçimlerine katıldı. İki rakibi vardı. İkisini de bozguna uğratarak liderliği ele geçirdi.
Floransa Belediye Başkanlığı artık geçmişte kalmalıydı. Ocak ayında Enrico Letta’dan Başbakanlığı devir alma planlarına start verdi. Önce Merkez Sağ’ın lideri Berlusconi’ye kapısını açtı. Özellikle seçim reformları için yıllardır uğraş veren Silvio’yu kendisine hayran bıraktı.
Letta’ya karşı ilk raundu kazanmıştı. Sonra usul usul Letta hükümetine yüklenmeye başladı. Seçimlere gitmeden Merkez Solun lideri olarak Başbakanlık hakkının kendisinde olduğunu uluorta topluma işlemeye başladı. Brütüs’lüğe soyunacaktı.
Son darbeyi Demokrat Parti yürütme kurulunu toplayarak vurdu. Letta’ya bugüne kadar yaptıklarından dolayı teşekkür etti. Ama İtalya’nın 2018’e kadar seçimsiz yönetilmesi gerektiğini ve ülkenin bataklıktan kurtulması için bu değişimin şart olduğu vurgulayarak bunu oylattı.
136’ya 16’lık bir oylama ile parti içerisindeki devrimi gerçekleştirdi. Yalnızlığa itilen Başbakan Enrico Letta’ya da Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’ya istifasını sunmaktan başka çare kalmadı. Zaten zayıf bakanlardan kurulan hükümeti pek iz bırakmamış sanki Parlamentonun konuğuymuş gibi sadece rutin işlerle uğraşmıştı.
Bu değişim İtalya’ya ne getirir ne götürür bu Renzi’nin yemin etmesinden sonraki icraatlarıyla belli olacak. 39 yaşında Avrupa’nın en genç Başbakanı olacak Matteo Renzi Yavrukurt günlerinde liderlik hayallerine gereğinden önce gerçekleştirdi.
Paylaş