Paylaş
Ama bakın şimdi.
Burnumuzun dibindeki Soçi’de dünyanın en başarılı sporcuları yarışıyor.
500 bini aşkın sporsever başka kıtalardan oraya geldiler.
Öyle pahalı falan da değil. Uludağ’dan ucuz gitmesi, kalması...
Ama sorun bakalım...
1 saat 20 dakikalık mesafedeki bu olimpiyatlara Türkiye’den kaç kişi bilet aldı?
Sadece 2 kişi...
O da olimpiyatlar için değil.
Bunu niye yazdım?
Anlatayım...
Geçen hafta dedim ki:
“Bu eğitim sistemiyle sporcu yetiştirmek mümkün değil. Çünkü sporcu olacak çocuk ödev yorgunu ve sınav manyağı haline geliyor. O ruhu alamıyor. Nasıl çalışacak...”
Dedim ki:
“Anne-babalar okulla spor arasında sıkışıp kalıyorlar. Tanıdığım nice yetenekli çocuk okul yüzünden tenisi bırakmak zorunda kaldı... Anne-babaların en büyük acısıdır bu.”
Dedim ki:
“Dünyada başarılı sporcular ilkokul çağlarındaki eğitimle geliyor. Sporun oralarda bir değeri vardır. Sporcu çocukların bir değeri vardır.”
Bu yazılarım üzerine, meseleyi araştıracağına, o acıyı yaşayanlardan görüş alacağına, Spor Bakanlığı’ndan uzun bir yazı geldi.
- Nasıl başarılı işler yapıyorlarmış...
- Her bölgede olimpiyat kampları kurmuşlar...
- Üniversitelerde seçmeler yapıyorlarmış.
Veeeee...
- 4 yüzücüyü ABD’ye eğitime göndermişler...
SEN AKADEMİYİ BURAYA GETİR
İnanamadım o cevapları okuyunca...
Yahu arkadaş, ben eğitim sisteminin spora nasıl engel olduğunu yazıyorum.
Çocukların sporla sınavlar arasında nasıl işkence çektiklerini anlatıyorum.
Türkiye’de ilköğretimde akademileşmeyi öneriyorum.
Onlar bana ABD’ye 4 çocuğu yüzücü olmak için eğiteme gönderdiklerini söylüyor.
Ben de diyorum ki...
Arkadaş oralara gönderme...
Buralarda, bu topraklarda kur eğitimi. Akademiyi... Teknik liseyi...
Ama hayır.
“Çıkarın kâğıt kalemi, yazılı yapacam” diyen o “güdük sistem” bir türlü değişmeyecek.
“Beden dersleri”nde çocukları, “Hazır ol, rahat” diye tek sıra yapan o “kör sistem” bitmeyecek...
Ben bakanlıktan gelen yazıdan bunu anladım...
Yahu arkadaş...
Bir çocuk eğer tenisçi olacaksa, günde en az 4 saat antrenman yapmalı.
Bunun yemesi, içmesi, beden geliştirmesi, sağlığı, diyeti ayrı.
Bir çocuk eğer atlet olacaksa, ilkokul çağlarından itibaren bir eğitim formuna girmeli.
Yüzecekse, jimnastik yapacaksa, koşacaksa... Hem doktor hem artistik patinaj olimpiyat şampiyonu olmayacağına göre...
Bu disiplin, bu teknik donanım ve buna göre bir eğitim sistemi şart.
Bunun için de çocuğun özenmesi, ilgi duyması, hırslanması, o ruhu, o kültürü alması şart.
SOÇİ GERÇEĞİ
İşte bu nedenle yazının başında Soçi örneğini verdim.
İstanbul’dan uçakla 1 saat 20 dakika.
Ne olurdu okullardan istekli çocuklara bir olanak sağlansa da o başarıyı, o mücadeleyi, dünya çapındaki sporcuların gözlerinin içinde görebilselerdi.
İşte budur acı gerçek.
Bu gerçeği en açık şekliyle anlatan kişi de Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Genel Sekreter Yardımcısı Bilal Porsun’dur.
Türkiye olimpiyatları alamayınca Porsun ne demişti:
“Biz olimpiyatları neden alamadık? Tesis yok diye değil, Türk toplumundaki olimpik eğitim ve kültürün az olmasından dolayı alamadık. Bize ‘Bu seviyeyi yükseltin, ondan sonra’ dediler. Bu şu demek; tesislerin bu tür şampiyonalarda dolması ve sporcu yetiştirmek demek, seyircilerin gelmesi demektir.”
İşte budur acı gerçeğimiz.
Bakın Soçi’deki milli sporcularımızın aldığı sonuçlara...
Daha ilk yarışlarda hep sonuncu olduk.
O çocukları eleştirmiyorum. Ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar.
Yoksa ne kızımız Kelime, Norveçli Marit’ten daha az yetenekli, ne de oğlumuz Oğlago, Ole’den daha az hırslıdır.
Bakın Atletizm Federasyonu’na, Mehmet Terzi niye bırakmak zorunda kaldı.
Türk sporu dopingin kirli bataklığına öylesine saplanmıştı ki, o bile dayanamadı.
Halter farklı mı? Güreş ayrı mı? Süreyya’yı harcadınız da ne oldu? Nerede İpek? Hani altın kızlar?
Altyapısı olmayan bir sistemde...
Yokluklar içindeki çocuklara, Cumhuriyet’in ‘alt-yapısı’ yerine, cumhuriyet ‘alt-ını’nı vaat ederseniz...
Alacağınız tek şey dopingin yüz karası olur...
Paylaş