Paylaş
Bu meslekte hâlâ bir lonca adabı varsa...
Önünde düğme ilikleyeceğimiz, kapıdan çıkarken hep önden buyur edeceğimiz üç-beş insan kaldıysa...
Bütün bu yaşadıklarımıza, şahit olduğumuz bütün bu gammazlıklara rağmen hâlâ üç-beş saygı duyulacak insanımız kaldıysa...
Biri mutlaka odur.
* * *
Bir gün kaleminden üç kelime kaçtı..
“Bunlar analarını bile satarlar” dedi...
İlk pişman olan kendisi oldu.
Özür diledi... Bütün samimiyetiyle yanlış bir şey yaptığını söyledi.
Ama öyle acımasız bir öfkeyle ayağa kalktılar ki...
Öylesine bir tarakka, bir yaylım ateşi başladı ki...
Yediremedi kendine, köşesine çekildi.
Kendi cezasını kendi verecek kadar onurlu bir gazeteciydi. Mesleki harakirisi yetmedi.
Hakkında davalar açtılar...
Yakasını bırakmadılar... Üç kelime için...
Haksızlardı da diyemedik...
Neticede onların analarıydı söz konusu olan. O duyguyu anladık.
* * *
Sonra kendi içlerinden biri çıktı...
İhale üstüne ihale verdikleri, açtıkları havuzun suyunu hortumuyla dolduranlardan biri çıktı ve dedi ki:
“Bu milletin a.... koyacağız”
Bekledim ki, kendi analarına toz kondurmayanlar, milletin anasına da sahip çıkacaklar.
Bekledim ki, Oktay Bey için kalemini kılıçtan beter şakırdatanlar, baltaların çıkaracaklar.
Sandım ki, ona dünyayı dar edenler, milletin anasına uzanan dilin de ağzın içindeki payını verecekler.
Heyhat...
Ne bir ses var ne bir tıs...
Ne bir nefes, ne bir his...
Koskoca bir AK Parti, milletin anasına Fransız...
* * *
Bekledim ki, Sabah’taki arkadaşlar hep birlikte ayağa kalkacak, milletin anasına onlar sahip çıkacak.
Öyle değil mi... Nereden gelip nereye gittiği bir türlü öğrenilemeyen 600 milyon doları açıklarken hangi bahaneyi bulmuşlardı:
“Sabah milletin gazetesi oldu...”
“Künyedeki sahibi” belli olmayan gazete, demek ki milletmiş...
Şimdi o “milletin” gazetesinin havuzuna su taşıyanlardan biri çıkıp diyor ki;
“O Sabah’ın sahibi millet var ya, işte o milletin a.... koyacağız”
Adamın niyeti bozuk...
Havuzdan mayosuyla çıkıp, bağdaki milleti fena yapacak...
Oldu mu şimdi...
* * *
Oradan dönüyorum “hâkimiyeti kayıtsız şartsız milletin” kabul eden AK Partililere.
Hadi Sabah, sahibinin anasına sahip çıkmıyor...
Oktay Bey’e dava açan AK Partililerden niye tıs yok.
Yoksa onlar da “Millet Sabah’ın sahibi, bizim değil” mi diyorlar...
Yazık, yıllardır yere göğe koyamadıkları “millet” ortada kaldı...
Hadi bazılarınız “Türk milleti” lafına kızıyor da sesini çıkarmıyor diyelim. Ama, adam sadece “millet” diyor...
* * *
Bu olay gösterdi ki, millet, oy verinceye kadar millet.
Küfürbaz arkadaşa tavsiyem. Bunlar milletten anlamaz.
Bir dahaki sefere “cumhurun a.... koyacağız” de bak, o zaman ne oluyor...
‘Büyük Aşkım’ı ne kadar özlemişim
DÜN Kelebek’te Cengiz Semercioğlu’nun köşesinde okudum.
Kayahan’ın sağlığı iyiye gidiyormuş.
Okuyunca ihtimamsızlığıma kahroldum. Arayıp sohbet ettim.
“Ben kendime iyi bakamam. Ama eşim ve 20 yıldır yanımda çalışanlar bana öyle iyi bakıyor ki, çok iyiyim Allah’a şükür” dedi.
Bu arada çok güzel bir haber veriyor, eşi İpek için hazırladığı CD’yi bitirmek üzereymiş. “Hayatımın en güzel CD’si olacak” diyor.
Benim için Kayahan toplumsal hafızamızın, ortak aşk heyecanlarımızın ve acılarımızın, kolektif coşkularımızın ve hüsranlarımızın sesi.
Yazıyı okurken “Büyük Aşkım”ı ne kadar özlediğimi fark ettim. Dün sabahtan beri durmadan dinliyorum.
Sonra öteki şarkılara geçiyorum...
Yaşa Kayahan, iyi ki varsın arkadaş...
Ara rejim dönemleri için direniş repertuvarı
“BÜYÜK Aşkım’ı” dinlerken bugünleri düşündüm.
Son 5 yıldır ağır bir baskı ortamında yaşıyoruz.
Bazılarımız kendi ülkemizde kendini “yabancı” hissetmeye başladı.
“Kaybettik” duygusu iliklerimize kadar işledi. Hayat tarzımıza musallat olan bir iklimde yaşadık, yaşıyoruz.
Ama iyimserim...
En kötü günler geçti. Gezi, en azından bazılarımızın içindeki korku duvarını yıktı.
“Bu ülkede biz de varız” duygusu güçlü biçimde içimize yerleşti.
Tekrar ediyorum, en kötü günler geçti...
Artık “öteki yüzde 50 de” bu ülkenin, bu milletinin öz evladı olacak.
Baskı tamamen geçinceye, hürriyet yine gelinceye kadar kendime güzel bir müzik repertuvarı hazırladım.
-DAFT PUNK-Get lucky: Neşeli, acayip güzel bir ritim. Hayat dolu.
İnsana inadına yaşama tutkusu veriyor.
-SAINT ETIENNE-Only love can break your heart: Yumuşak, tutkulu bir ritim. “Sadece aşk kalbinizi kırabilir” diyor. Yani inadına âşık olacağız, sevişeceğiz. Yaşayacağız.
-HOLLIES-I’m alive: Gençlik yıllarımdan, ta 60’lardan bir şarkı. Harika bir şey. “Yıkılmadım ayaktayım” şarkısı.
-UB 40-Red red wine: Onlar yasakladıkça biz içeceğiz... Bir hayat tarzımız var ve ondan memnunuz arkadaş...
-AJDA PEKKAN-Kimler geldi kimler geçti: Ne diyor o söz: “Bu da geçer yahu...” Acıtsa, yara izi bıraksa, kırık kalpler bıraksa, ezse, işten atsa, attırsa da geçer... Kimler geldi, kimler geçti... Değil mi...
-RON-Piazza Grande: Harika bir şarkı. Hepimizi aynı meydanda şarkı söylemeye davet ediyor. Haziranda iyi eğlenmiştik..
-NATİONAL-Fake empire: 2008’de Obama’nın seçim şarkısıydı. “Sahte imparatorluklar”ı anlatıyor. Sahte korku imparatorluklarına da iyi geliyor.
-ROBIN THICKE-Blurred lines: Yeni bir ses, genç bir ses... Hep yeni bir şey gelecek umudu için.
-ROLLING STONES-Time is on my side: Zaman ve zamanın ruhu bizim tarafımızda. Nehirler tersine akmaz demek için.
-NATHALIE CARDONE-Hasta Siempre: İçimizdeki “Che” her zaman orada... Direnişi dansa kaldıran bir şarkı.
Paylaş