Paylaş
Onun deyimiyle “devlet-i muntazama”, yani düzenli işleyen bir devlet.
Abdülhamit döneminde de devam eden Tanzimat reformlarının amacı devlet kurumlarını “düzenli” hale getirmekti: Dağınık fetvalara kalmış hukuki konularda kanunlar yapıldı. Mahalle mekteplerine, medreseye ve özel imtiyazlı azınlık okullarına kalmış eğitim alanında “Genel Eğitim Nizamnamesi” çıkarıldı. Nizamiye mahkemeleri, Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay kuruldu...
KURUMSAL DEVAMLILIK
Türkiye üst üste yaşadığı büyük felaketleri, bu “kurumların devamlılığı” sayesinde aşabildi.
1920’nin felaketli şartlarında Ankara’da Meclis açıldıktan hemen sonra hayata geçirilen ilk kurum, işgal altında olmayan Sivas’ta Temyiz Heyeti (Yargıtay) kurulması oldu; çok anlamlıdır bu. Cumhuriyet devrimci olduğu halde, siyasi kurumların dışında Osmanlı’dan gelen bütün idari ve adli kurumlarla Danıştay ve Sayıştay’ı devam ettirdi. Toptan personel tasfiyesi yapmadı.
İktisat tarihçileri Robert Owen, Charles Issawi ve Şevket Pamuk’a göre, Türkiye’nin son yüz elli yılda mesela Mısır ve İran’a göre ekonomik ve sosyal gelişmede daha başarılı olması tarihten gelen bu kurumsal yapı sayesinde mümkün oldu. Siyasal krizlerde “devletin devamlılığını” bu kurumlar sağladı.
SİYASİ OTORİTE
Günümüze bu perspektiften baktığımızda, yasama ve yürütme organlarının devamlılığı, yani darbelerle kesintiye uğramaması niye hayati derecede önemlidir, daha iyi anlaşılıyor. Aynı şekilde bağımsız Merkez Bankası’nın, bağımsız olması gereken denetleme ve düzenleme kurullarının, yargının, HSYK’nın, Talim Terbiye Kurulu’nun da devamlılığı ve siyasi otoritenin bunları eğip bükmekten sakınması hayati derecede önemlidir.
Bu konuda son birkaç yılda ciddi sorunlar yaşıyoruz.
Benim günlerce yargı üzerine yazılar yazmamın sebebi, kurumsal devamlılık, devlette devamlılık gibi ilkelere verdiğim büyük önemdir. Mesela HSYK’nın bağımsızlığı...
BAĞIMSIZ HSYK?
HSYK konusundaki kanun teklifi Cumhurbaşkanı Gül’ün ve AB’nin uyarıları üzerine dondurulmuştu. Yasalaşsaydı HSYK bünyesindeki bütün adliye müfettişlerinin, tetkik hâkimlerinin, bütün bürokratların görevi sona erecek, onların yerine Adalet Bakanı’nın göstereceği iki adaydan birini HSYK Genel Kurulu seçecekti! Bunun Anayasa Mahkemesi’nden döneceği belliydi. Şimdi böyle bir kanun çıkarmak yerine, bunun HSYK kararıyla yapılması düşünülüyormuş.
HSYK kararları rutin ve çok sınırlı atama sınırlarını aşar da, Emniyetteki tayinler gibi, hakimler, savcılar ve adliye müfettişlerine yönelik tasfiyeye dönüşürse yargı tahrip edilir. Zaten son bir aydaki yıldırım savcı ve hakim tayinleri yargıyı yeterince yaralamıştır!
Yargıyla bu tür oynamaların neticesi, zaten sorunlu olan yargı işlevinin daha da bozulmasıdır. Nitekim www.adalet.org sitesinin anketine göre, hâkim ve savcıların yüzde 37’si mesleğe girdiğine pişman hale gelmiş ya da imkânı olsa emekli olup gidecek...
Hâkim ve savcıların yüzde 55.6’sı “Mesleğimi seviyorum, ancak yaşananlar ve mesleğimin sürekli tartışılır olması nedeniyle huzursuzum” diyor. Mutlu hâkim ve savcıların oranı yüzde 2’den ibaret!
Diğer kurumsal örnekleri burada saymaya gerek yok.
Sayın Cumhurbaşkanı Gül, hukukçu bakanlar Sayın Bülent Arınç, Sayın
Hayati Yazıcı, Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya, ne dersiniz,
“devlet-i muntazama” gelişiyor mu,
zarar mı görüyor?
Paylaş