Sahte isimle din-le-me

TAM olayların patladığı gündü...

Haberin Devamı

17 Aralık’ın hemen arkası...
Ankara’daki en keskin soru şuydu:
“Yahu arkadaş, peki bakanların telefonları nasıl dinlenmiş? Anlamamışlar mı? O numaralar belli değil mi?”
Şimdi adını veremiyorum...
Ama bürokrat olarak dinleme sistemiyle doğrudan yetkili olan bir isme de aynı soru gelmişti...
Üstelik aynı odada birkaç kişiydik.
O da şaşkındı.
Şu cevabı verdi:
“Efendim, bize isimler gelmiyor ki... Gelse de alakasız isimler. Diyelim ki benim telefonum dinlenecek. Ama dinlenecek asıl kişi yerine, başka bir ilden başkasının adı veriliyor. Biz isimleri numaraları kontrol etmiyoruz ki. Hangi birini edelim. Mahkeme kararı diye... Sonra bir bakıyorsunuz alakasız bir kişinin ismi çıkıyor...”
O zaman, bu “mahrem cevaba” istemeden tanık olduğum için yazmamıştım.
Yani bana verilmiş bir bilgi değildi.
Gazeteci-kaynak ya da haber ilişkisi değildi.
Bir dost ortamında ve bir öfke ve şaşkınlık anında tanık olmuştum.
O nedenle yazmadım. Söylemedim.
Ama şimdi Başbakan Erdoğan, Tahran yolunda gazetecilere açıklayınca, kamuya mal olduğu için ben de yazabiliyorum.
Çünkü daha da beteri var...
Bu şekilde, yani “sahte isimle” ne kadar kişinin dinlendiği belli değil...
Bu acı gerçek o gün bütün çıplaklığıyla yaşandı.
Düşünebiliyor musunuz...
Devletin polisi, devletin bakanlığından ya da bürokrasisinden ve belki de en kozmik alanından “kaçak” dinleme yapıyor.
Dahası “sahte isimler”le dinleme yapıyor.
Geçmişte...
Yani Özal’lı yıllarda, polisle jandarma, polisle MİT arasında zaman zaman dinleme tartışmaları çıkardı.
Atışmalar, çekişmeler, birbirlerini dinlemeler, raporlamalar olurdu.
Ama sıradandı.
Çünkü daha çok “makam” kaygılarıyla yapılırdı.
Ama bu farklı...
Şimdi diyebilirsiniz ki...
“Eğer o isimler verilseydi. O dinlemeler yapılmazdı. Savcıların, polislerin saklaması doğaldır...”
Tamam da bu yolu açarsak eğer...
“Kim kime güvenecek?”
Nasıl bir hukuk devleti olacağız...
Belki bir savcıda da o kaygının yaratılması doğru değil...
Ama soruşturmanın giderek bir “tuzağa” dönüştüğü izlenimi yaratılması hiç doğru değil.
Sahte isimlerle dinlemeler, “isimsiz tanıklar”, “oynanmış deliller”...
Bütün bunlar bir tek şeyi ortaya koyar.
O da şudur:
“Dava ne kadar haklı olursa olsun, inandırıcılığını yok eder...”
Uluslararası hukukta ve en önemlisi çağdaş hukukta, “izinsiz dinleme” delil sayılmaz...
Peki sahte isimle dinleme ne sayılacak?
Ve en önemlisi...
Türkiye mutlaka bu meseleye bir çözüm bulmalı.
Başbakan’ın Tahran yolunda gazetecilere, dinlemenin hukuki altyapısıyla ilgili yapacakları düzenlemenin ipuçlarını vermesi bu açıdan çok olumlu bir gelişmedir.
Dinlemenin bir “tuzak” için değil, bir “delil” için yapılması açısından önemlidir.
Özellikle gidip herhangi bir hâkimden tek satır imza alarak yapılan dinlemelerin önüne geçilecek olması önemlidir.
Kamu güvenliği ve vatandaşın adalete güveni açısından değerlidir.

Yazarın Tüm Yazıları