Şimdi anladın mı o cumhuriyeti

KARŞIMDA bir mezar taşı duruyor.

Haberin Devamı

Üzerine, yan yana konmuş iki Türk bayrağı ve ortasında bir fotoğraf.
Fotoğrafta bembeyaz üniformasıyla bir Türk subayı bakıyor.
Bize, hepimize bakıyor.
O bakışların örttüğü mezar taşının en üstündeki satırı okuyorum.
Şimdi anladın mı o cumhuriyetiŞehit Dz. Yb.
Arkasında ise Ankara...
Cumhuriyet’in başkenti...

* * *

Bu mezar, şimdi artık bütün pespayeliği ortaya çıkmış bir insanlık skandalının aramızdan alıp götürdüğü Türk ordusunun şerefli subayı Deniz Yarbay Ali Tatar’ın mezarı...
Hani kendisine yapılanları, içine ve yıllarca görev yaptığı ocağın namusuna sığdıramadığı için kendini alıp götürmeye gelenlerin, gıyabında kurdukları komployla almak istedikleri haysiyetini, kafasına sıktığı kurşunla vicahi bir isyana çeviren Türk subayının mezarı o...
Poyrazköy davasında üzerine atılmadık iftira bırakılmayan Türk subayı...

* * *

Haberin Devamı

Şimdi o sahte CD’liler ortaya çıkıyor. Bir onlara bakıyorum, bir de bu fotoğrafa...
Bakıyorum, Ak kararırken, şerefli bir deniz subayının üzerindeki üniforma bembeyaz duruyor.

* * *

Dün Milliyet gazetesinde Aslı Aydıntaşbaş’ın, intihar eden subayımızın ağabeyi Ahmet Tatar’la yaptığı konuşmayı okuyorum.
“İçim buruk, kırgınım” diyor ve arkasından şu sözleri geliyor:
“Ama bizim inancımızda kin tutmak yok...”
Arkasından “Samimi özrü kabul ederiz” diyor.
Oradan Levent Bektaş’a geçiyorum.
O da Poyrazköy davasından 4 yıl içeride yatmış.
Neredeyse hayatının her 10 gününden birini, iğrenç bir komplonun esiri olarak içeride geçirmiş.
Genç, medeni, umutlu bir insan.
Yüzü gülüyor.
Anlattıklarına bakıyorum. Hüzün var, acı var, haksızlığa uğramanın ıstırabı var.
Ama öfke ve kin yok...

* * *

Öyle olunca da soruyorum kendi kendime: Kimdir bu insanlar...
Nasıl bir insandırlar ki...
Arkalarında 4 yıl, 5 yıl hapisler bırakmışlar.
Kendimi tutamayıp söyleyeceğim:
Öyle 3.5 ay, ev hapsi gibi bir hapis değil...
Silivri maltaları, Hasdal maltaları...
Güneşsiz günler, ışıksız hücreler... Onları görmüş, onları yaşamışlar...
Kimi, annesi, babası ölmüş cenazesine gidememiş...
Kimi, canından öte sevdiği oğlunu kaybetmiş, cenazesine yetişememiş, yetiştirilmemiş...
Kiminin kanserin tasallut ettiği bedeni 3-5 kiloya düşmüş, soğuk bir cezaevinin, soğuktan da soğuk ranzalarında can çekişirken, çoluğu çocuğu çaresiz dualarla beklemiş...
Öyle böyle bir hayat değil yani...
Elinizde değil, soruyorsunuz: Kimdir bu insanlar, nasıl oluyor da böyledir...

* * *

Haberin Devamı

Çünkü bir de şuna bakıyorsunuz:
O insanlar, o maltalardan, o zindanlardan, o Silivri gulaglarından, gönlü kırık, içi buruk, yürekleri dağlanmış çıkıyor.
Ama hepsinin göğsü dimdik.
Hepsinin yüzü gülüyor.
Hiçbirinin içinde kinin zerresi yok.
Düne değil, yarına bakıyor.
Hiçbiri, o haksızlık ve adaletsizlik zindanlarında, bilenmemiş, bir infaz mangasının neferi haline gelmemiş...
Hiçbirinin boynunda intikam trampeti, hınç ve rövanş borazanı yok.
O zaman da soruyorsunuz:
Neden böyleler, nasıl böyle olabiliyorlar..
Hiç düşündün mü kardeşim....

* * *

Senin işine gelmiyorsa, senin dilin varmıyorsa eğer, ben söyleyeyim kardeşim:
Çünkü son 10 yılda yerden yere vurduğun, kurucularını “İki ayyaş” diye aşağıladığın bu büyük Cumhuriyet, “kindar nesil” yetiştirmedi...
Ne sivilinin, ne de askerinin içine kin tohumu ekmedi.
İşte ondan...
İşte o yüzden sen 3.5 aylık ev hapsini ebedi bir müebbete çevirip her gün intikamını almaya çalışırken, o insanlar intikam çığlığı, rövanş narası atmıyor...

* * *

Haberin Devamı

Şimdi yine sana sesleniyorum kardeşim:
Sırf Necip Fazıl öyle yazdı diye, sırf kulağıma kafiyeli geliyor, belagatinin baharatı oluyor diye...
Aynı cümlede yan yana saf tutturduğun “dindar” ve “kindar” kelimelerinin sana işlettiği büyük günahı...
Şimdi anlıyor musun...

* * *

O yüzden bırak artık bu öfkeyi..
Hepimiz yorgun, bitap düştük... Maliyetini ağır, kaldıramayacağımız kadar ağır ödüyoruz...
Unut artık bu kini, düşür ağzından bu nefreti...
Bırak da, artık güzel bir yarına bakalım....

Yazarın Tüm Yazıları