Paylaş
İşte o sorunun yanıtı...
Biz ne kadar çaba gösterirsek gösterelim sonuç hiç değişmeyecek ve bedenlerimiz zamana yenik düşüp yaşlanacak. Ruhsal süreçlerde ise durum farklıdır ve tam da tersine biz yaşlandıkça o tecrübe kazanıp güçlenecek, bedensel yaşlanmamıza “kayıtsız kalma” tavrını da biz ölene kadar inatla ve insafsızca sürdürecektir.
Yaşlılıkta yaşadığımız pek çok sorun da zaten biraz da bu büyük çelişki, yani “ruhun yaşlanan bedene kayıtsızlığı” ile ilgilidir.
Okurlarım sık sık “sizde durum nasıl, nasıl yaşlanıyorsunuz?” diye sorar! Benim için de durum aynıdır, süreçler bende de üç aşağı beş yukarı benzer şekilde işliyor. Herkes gibi ben de yaşlanmadan nasibimi alıyor, özellikle son birkaç yıldır artan bir şekilde bazı yaşlanma işaretlerini fark edip bedenimde olup bitenlere ruhumun kayıtsızlığını, dahası neredeyse dalga geçer bir tavır içine girmesini ben de gülümseyerek izliyorum.
UYKU SÜREM KISALDI
Mesela uykularımın eski tadı pek yok! Ne yaparsam yapayım 5-10 sene öncesine göre daha erken yatma ihtiyacı içindeyim. Bunun fizyolojik bir ihtiyaç doğal bir değişim olduğunu bildiğimden direnmiyor, yatağa erkenden giriyor, erken de uyanıyorum.
Uyku derinliğim de eskisi kadar iyi değil. Eski REM dönemlerimin artık bir hayal olduğunu çoktan kabullenmiş durumdayım. Kısacası otuzlu-kırklı, hatta ellili yaşların o güzelim uykuları artık pek mümkün değil biliyorum.
Sorunlar sadece uyku değişimleri ile sınırlı kalsa iyi! Mesela bir ara prostat irileşmesine işaret eden bazı sorunlarım olduğunu düşünüp bu konuda bir değerlendirmeden geçme ihtiyacı bile duydum. Üroloji uzmanım Dr. Deniz Ersev “ufak tefek değişik-likler var ama herhangi bir şey yapmaya gerek yok, şimdilik izlemekle yetinelim yeterli” deyip konuyu kapattı.
YAKIN GÖRMEM BOZULDU
Gözlerimle ilgili bazı sorunlar yaşadığım da kesin. Yaşlanmanın en net işaretlerinden biri olan “yakını görememe ve yakın objelere uyumda zorluk çekme” durumu bende de başladı. Bir yakın gözlüğüm var ve bazen ondan faydalanmak zorunda kalıyorum. Ve tabiî ki dış görünüşümdeki değişiklikleri ise söylemeye bile gerek yok. 5-10 yıl önceki fotoğraflara baktığımda farkı zaten ben de açık bir biçimde görüyorum.
Ama gelin görün ki bana göre bunların hiçbirisinin önemi yok. Kişisel sağlığıma ilişkin temel veriler ve benim “hekimsel” gözlemlerim yanında laboratuvar değerlerim, yaşlanma sürecimin “olması gerektiği gibi” sürdüğünü gösteriyor ve yaşlandıkça oluşabilecek değişiklikler olabildiğince makul bir şekilde seyir ediyor gibi görünüyor.
Bu arada çok önemsediğim bir konuyu da şimdi, burada ve yeniden gündeme getirmek istiyorum, o da şu...
ESKiMEK iNSANA DEĞER KATAR
Bizim kültürümüz -Doğu kültürü- Batı kültürünün aksine yaşlılığı yüceltir. Batı kültürü yaşlılığı zayıflık, hastalık ve acı getiren bir süreç gibi takdim ederken bizim kültürümüzde durum farklıdır. Biz yaşlılığa “bilgelik, atalık, dedelik, akil adamlık” diye bakarız. Ve zaten bu nedenle de yaşlılığı bir tür “sakinlik, zarafet, mutluluk ve saflık hali” gibi algılarız. Kabul ederiz ki “yaşlanmak” ya da “eskimek” pek çok şey gibi insan ömrünün değerini azaltmaz artırır. Bunu anlamak için etrafınıza şöyle bir bakmanız yeterlidir: Eski İstanbul siluetine bakın ve o siluetteki Mimar Sinan’ın yaşlı eserlerini Maslak’taki yeni mimarinin genç gökdelenleriyle kıyaslayın, bu kıyas bile size ne demek istediğimi anlatacaktır.
Paylaş